Ana içeriğe atla

Etabli Sorunu Nedir? (Ayrıntılı)

      Türkiye ve Yunanistan arasında Lozan'da yapılan mübadele sözleşmesi ile karşılıklı nüfus değişimi sırasında ortaya çıkan yerleşik olma sorununa Etabli Sorunu denir. Fransızca kökenli etabli (etablis- etablissement); yerleşiklilik, oturma anlamı taşır. Bir nüfusun yaşadığı yöreye ne zaman yerleştiği ve ne zamandan beri orayı yurt edindiği yerleşiklik terimi ile ilgilidir.

   30 Ocak 1923'te, Lozan'da, Türk- Rum Nüfus Mübâdelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol Anlaşması imzalandı. Sözleşmeye göre; İstanbul haricinde yaşayan Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya harcinde yaşayan Müslüman Türklerin zorunlu olarak göç ettirilmelerine karar verildi. Bu sözleşme uyarınca, yaklaşık olarak 350.000 Müslüman Türk ve 200.000 Hıristiyan Rum zorunlu göçe tabi tutulmuşlardı. 

Konu ile ilgili ÖZET ANLATIM için BKZ.
http://www.sessiztarih.net/2020/06/etabli-sorunu-nedir-ozet.html

  Kurulan Karma Komisyon mübadele işlemlerine 1923'ten itibaren başladı. Fakat Yunanistan, nüfusların yerleşikliği konusunda sorun çıkarmaya başladı. Çünkü Yunanlılar, mübadele kapsamında mümkün olduğu kadar Müslümanı Anadolu'ya gönderip, Anadolu'dan gelen Rumlara yer açmak telaşındaydı. Ayrıca Makedon, Arnavut, Boşnak azınlıkların Müslümanlarını da göndermeyi istiyordu. İstanbul'u bir ideolojik ve kültürel merkez olarak görmesi nedeniyle mümkün olduğu kadar Rum'u bölgede bırakmak istiyordu. Keza İstanbul'dan gelecek zengin-burjuva kesiminin Yunanistan'da sosyo-ekonomik, siyasal sorunlar çıkarması da kaçınılmazdı.


Etabli sorunu, Lozan'daki Sözleşmenin ilk iki maddesini kapsıyordu:


I. Madde:

''Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine girişilecektir. Bu kimselerden hiçbiri, Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye, Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a yeniden dönerek orada yerleşemeyecektir.''

                                    II. Madde:

a) İstanbul’da oturan Rumları (İstanbul’un Rum ahalisini)

b)Batı Trakya’da oturan Müslümanları (Batı Trakya’nın Müslüman ahalisini) kapsamayacaktır.
    
  II. Madde yerleşik (etabli) olacakları kapsamaktaydı. Bu kişiler mübadele kapsamı dışında kalacaktı. Yerleşik olacakların kapsamı şu şekilde tanımlanmıştı:

''1912 kanunuyla sınırlandırıldığı biçimde İstanbul Şehremaneti daireleri içinde 30 Ekim 1918 tarihinden önce yerleşmiş ve oturan bütün Rumlar, “yerleşik” sayılacak öte yandan 1913 tarihli Bükreş Antlaşması’nın çizmiş olduğu sınırın doğusunda kalan Müslümanlar da Batı Trakya’nın “yerleşikleri” olarak sayılacaklardır.''

   Sorunun çıktığı nokta yukarıdaki II. maddede ve tanımındadır. 30 Ekim 1918 (Mondros Ateşkes Anlaşması) öncesi, il sınırları 1912'deki bir yasa ile belirlenmiş olan İstanbul'da mukîm olan (ikamet eden, oturan) Rumlar ile 1913'te imzalanan Bükreş Anlaşması'nda belirlenen sınırın doğusunda kalan ve sözleşme metninde Batı Trakya olarak ifade edilen bölgede sâkin olan (oturan) Müslümanlar, mübadele haricinde tutulmuşlar ve etabli (yerleşik) kabul edilmişlerdi.

   Yerleşiklik (etabli) taraf devletler tarafından farklı yorumlara maruz kalmıştı. Yunanistan'ın kimlerin yerleşik olup olmayacağını tartışmaya açması, sorunu alevlendirdi. Yunan tezi, Ortodoks Rumların Mondros'tan önce İstanbul'a gelip yerleşmiş olmalarını etabli için yeterli görüyordu. Etablinin anlamının uluslararası hukuka göre belirlenmesini istedi. Yunanlılar, sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürüp yerleşik kavramının tanımını genişleterek İstanbul'da daha fazla Rum bırakmayı amaçladı. İstanbul'un sınırlarını İzmit'e kadar geniş bir biçimde göstermek istiyordu. Türkiye ise yerleşik tanımının Türk yasalarına göre tespit edilmesini savundu. İstanbul'un sınırlarını dar kapsamda tutmaya çalıştı. Türkiye'ye göre hiçbir ülkenin bir bölgesinde oturanların tespitinde ya da il sınırları tespitinde, uluslararası anlaşmalar belirleyici olamazdı. Türk tezine göre; İstanbul'da mübadeleye tabi yerlerden 18 Ekim 1912'den sonra gelen Rumlar da mübadele edilmeliydi. Türk uyruğu olmayan bütün Rumlar ve İstanbul doğumlu olmayan bütün Rumlar, Türkiye'ye düşmanca tavırda bulunan Rum dernekleri ve birlikleri, evrensel patrikliğin bütün kurumları ve organları İstanbul'dan çıkmalıydı. 

   Milletler Cemiyeti 31 Ekim 1924'te ''etabli'' sorununu görüştü. Süreç içinde MC ve Karma Komisyon konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na taşıdı. Adalet Divanı; ''İstanbul'un Rum Ahalisi'' diye kabul edilen kişilerin İstanbul şehrinin 1912 kanunları ile tespit edilmiş belediye sınırları içerisinde bulunanlar olduğunu; bunların 30 Ekim 1918 tarihinden önce geldiği için daimi oturma niyetinde olduklarını, bu yüzden mübadeleden muaf tutulması gerektiğini belirtti. Böylece Divan, Yunanistan tezini kabul etmiş oldu. Fakat bu bir tavsiye kararı idi. Bağlayıcılığı da yoktu. Böylece çözüm ertelenmiş oldu. Bu süreçte Batı Trakya Türklerine Yunan Hükümeti tarafından yapılan göç baskısı ilişkilerde tansiyonun artmasına yol açıyordu. 



  1 Aralık 1926'da ise iki ülke Atina Anlaşmasını imzaladı. Anlaşma gereğince; Yunanistan’daki Türk emlaklarının, Karma Komisyonun (Muhtelif Mübadele Komisyonu) belirlediği fiyat üzerinden Yunan hükümeti tarafından satın alınmasına ve Türkiye’de 1912’den önce ülkeyi terk eden Rumlara ait emlaklar ile İstanbul Rumlarına ait emlakların sahiplerine iade edilmesi kararlaştırıldı. Tam oldu derken bu sefer de anlaşmaya eklenen ek protokol sorun oldu. Bu protokoldeki hakemlik sorunu uzun bir süre çözülemedi.

    Nihayet Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930'da, Ankara Anlaşması imzaladı. Böylece Türk-Yunan Etabli Anlaşması (Atina İtilafnamesi) Ankara Anlaşması ile gerçekleşti. Çözülemeyen ve sürünceme de kalan birçok konu ile birlikte etabli sorunu da kesin olarak çözüldü. Geldikleri tarih ve doğdukları yere bakılmaksızın İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri ''Etabli'' kabul edildi. Düşmanca tavırları olmuş olan Rum dernekleri ve birlikleri ise İstanbul'dan çıkarıldı. Türkiye ve Yunanistan arasında dostluk dönemi başladı. 9 Aralık 1933 Karma Komisyon'un Kaldırılmasına Dair Anlaşma ile mübadele işlemleri 19 Ekim 1934'te kesin olarak sona erdi.

Türk- Rum Nüfus Mübadelesi GENİŞ AYRINTI için BKZ.

http://www.sessiztarih.net/2020/06/nufus-mubadelesi-nedir.html



Türk- Rum Nüfus Mübadelesi ÖZET ANLATIM için BKZ.

http://www.sessiztarih.net/2020/06/turk-rum-nufus-mubadelesi-nedir-ozet.html

Derleyen: Ali ÇİMEN

Kaynakça:

İbrahim ÇULHA, ''TÜRK RUM MÜBADELESİNDE “ETABLİ“ SORUNU, İSTANBUL’UN SINIRLARI KONUSUNDAKİ ANLAŞMAZLIK VE TÜRKİYE’NİN İZLEDİĞİ POLİTİKA'', Tarih ve Günce Dergisi, Cilt:2, Sayı:4, 2019, s. 155-202.

Yukarıdaki makaleye genel ağ üzerinden ulaşmak için BKZ.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/656414


Yücel BOZDAĞLIOĞLU, ''TÜRK-YUNAN NÜFUS MÜBADELESİ VE SONUÇLARI'', Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:180, Sayı:180, s.9-32.


Yukarıdaki makaleye genel ağ üzerinden ulaşmak için BKZ.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/200497


  Bestami S. BİLGİÇ, ''Atatürk Döneminde Türkiye Yunanistan İlişkileri, 1923-1938'', Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXXI, Sayı:91, Bahar 2015, s.1-27.


Yukarıdaki makaleye genel ağ üzerinden ulaşmak için BKZ.
https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/Bestami-S.-B%c4%b0LG%c4%b0%c3%87-Atat%c3%bcrk-D%c3%b6neminde-T%c3%bcrkiye-Yunanistan-%c4%b0li%c5%9fkileri-1923-1938.pdf










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl