Ana içeriğe atla

Patrikhane Sorunu Nedir? Ayrıntılı

   İstanbul Fener-Rum Ortodoks Patrikhanesinin, Kurtuluş Savaşı ve öncesinde bölücü ve yıkıcı faaliyetler içerisinde olup, Türklerin ve Rumların barış içindeki ortak yaşamlarını bozması gerekçesi ile Türkiye tarafından ülke dışına çıkarılmak istenmesi ve bu duruma Yunanistan'ın karşı çıkması sonucu gelişen soruna Patrikhane Sorunu denir. Patrikhane Sorunu, sözlü uzlaşma yollu bir çözüme ulaştırılmaya çalışılmıştır. Patrikhane görevlileri de herkes gibi eşit Türkiye vatandaşı kabul edilmiştir.patrikhanenin imtiyazları kalmamıştır. Süreç sonunda Patrikhane İstanbul Valiliği'ne bağlı olarak yaşamaktadır.

Patrikhane Sorunu ÖZET ANLATIM için BKZ.


Osmanlı Devleti Dönemi'nde Patrikhane

   Osmanlı Devleti döneminde İstanbul Fener Rum Patrikhanesi ekümenik bir statüde, tüm Ortodoksların koruyucusu ve sorumlusuydu. Fatih döneminden itibaren patrikhane geniş haklarla Osmanlı'da cemaati ile birlikte ayin ve ibadetlerini özgürce yaşadı. Osmanlı'daki tüm Ortodoksların ruhani lideri olarak; verilen özerklik sayesinde kendi din, hukuk, eğitim geleneklerini sürdürdü. Kiliseler, katedraller, hastaneler, yetimhaneler, mezarlıklar açtı. Heybeliada Ruhban Okulu gibi eğitim kurumları oluşturdu. Bu kurumlarda kendi dilinde eğitim yaptı. Kendi hukuksal statüleri çerçevesinde kendi mahkemelerini oluşturdu.

   XIX. yüzyılda Fransız İhtilalinden doğan milliyetçilik akımı çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti'ni olumsuz yönde etkiledi. Osmanlı Devleti'nden ayrılan uluslar (milletler) ayrı devletler kurdu. Osmanlı parçalanmaya, dağılmaya başladı. Mora İsyanı ile birlikte Rumlar da ayaklandı. Böylece Yunanistan kuruldu. Yunanistan'ın Megali İdea (Büyük Yunanistan) hayali Osmanlı ülkesinde farklı yörelerde yaşayan Rumlar arasında duyuldu. Yunanlılar patrikhane ve çevresine etki ederek onları bu akıma dahil etmeye çalıştı. Bu döneme kadar rahat bir biçimde yaşayan Ortodokslar ve onların himayecisi Patrikhane içindeki bazı kişiler, Osmanlı Devleti'nin yıkılmaya başlamasıyla Megali İdea çerçevesinde hareket ettiler. ''Helen Osmanlılığı'' düşüncesinde olanlar hariç Patrikhane kurumları gizliden gizliye faaliyetler yürütmeye başladı. XX. yüzyıl başlarında bu faaliyetler yıkıcı ve bölücü etkisini artırarak sürdürdü. Öyle ki patrikhane bünyesinde Mavri Mira Cemiyeti kuruldu. I. Dünya Savaşı yıllarında Pontus Rumlarına destek verildi. 

    I. Dünya Savaşı ve Mondros sürecinde Patrikhane, adeta Yunan Başbakan Venizelos'un boyunduruğunda hareket etti. Rum okullarında Türkçe eğitimi yasakladı. Tüm metropolleri İstanbul'a çağırıp  patrikhaneyi adeta bir ihtilal merkezine çevirdi. Megali İdea düşüncesiyle  ayrılıkçı  faaliyetler hızlıca sürdü. Öyle ki Mart 1919'da Patrikhane, Osmanlı resmi kurumları ile her türlü resmi iletişimi kesti.''Yunanistan'la Birlik'' kararı açıkladı. Hrisanthos Filippidis, patrikhane adına Karadeniz bölgesinde Pontusçuluk faaliyetlerini örgütledi.  Patrikhaneye bağlı İzmir metropoliti Hrisostomos, İzmir'in Yunan işgaline girmesi için üstün bir çaba sergiledi. İzmir'deki Ortodoks Rumların lideri olarak, İzmir'e ayak basan Yunan askerlerini takdis etti (kutsadı). İzmir'in Yunanistan tarafından kanlı işgali için uygun bir ortam hazırladı. Yapılan bu ayrılıkçı ve silahlı çalışmalar Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nı yapan TBMM'nin faaliyetlerine zarar verdi. Yapılan Pontus ayaklanması, TBMM'yi bir süre uğraştırdı. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan TBMM, bu olanları unutmadan Lozan'a gitti.

Lozan Sürcinde Patrikhane Sorunu

   Lozan Barış Anlaşması görüşmelerinde, patrikhanenin durumu hakkında önemli tartışmalar yapıldı. Türk heyetinin başkanı İsmet Paşa, Türklerin ve Rumların kaynaşıp birlikte yaşamalarına engel olan Patrikhanenin Türkiye dışına çıkarılmasını istediklerini belirtti. Türkiye konu hakkındaki tezini; Osmanlı'da azınlıklara tanınan bütün hakların kaldırıldığı, eşit vatandaşlık hakkı veren yeni, çağdaş bir ülkenin kurulduğu bu yüzden siyasi ve hukuki haklarını kaybeden patriklik müessesesinin ülke dışına çıkarılması gerektiği yönünde fikir beyan etti. Konu, Lozan'ın alt komisyonlarında sıkı bir biçimde tartışılırken bir Fransız delegesi; ''Patrikliğin tüm yetkilerinden arındırılarak sadece sembolik olarak İstanbul’da kalması'' fikrini ortaya attı. İlk başta tüm taraflar bu fikre sıcak baktı. Fakat komisyonlarda  azınlık hakları konusunda sıkı tartışmalar yapılırken patrikhanenin imtiyazlarının korunmak istenmesi, konuyu çıkmaza sürükledi. 

  Uzun tartışmalar ve görüşmeler sonucunda taraflar birbirleriyle sözlü olarak anlaştı. Karşılıklı açıklamalar ve sözler ile uzlaşmaya varıldı. Buna göre; patrikhane sadece dini-ruhani yetkilerini elinde bulundurmak şartı ile İstanbul'da kaldı. Patrikhane siyasi, hukuki ve diğer yetkilerini bırakacak, Osmanlı'daki imtiyazları bir daha talep etmeyecekti. Böylece Osmanlı'daki evrensel, ekümenik yapısından uzak duracaktı. Ayrıca bölücü faaliyetlerde etkisi olan Venizelosçu ve Megali İdeacı Patrik Meletios patriklikten istifa edecekti. Bu arada Türkiye Lozan'da azınlıklar konusu görüşülürken Türkiye'de yaşayan herkesin eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu belirtti. Böylece azınlıklar bahane edilerek kendi iç işlerine dışardan bir müdahaleye maruz kalmamaya çalıştı. Ayrıca bütün patrikhane görevlileri de eşit Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmuş oldu.

    Lozan'daki sözlü uzlaşı gereği Patrik Meletios istifa etti. Patrikhane bu sırada yaptığı açıklamada; Ortodoks din adamlarının Osmanlı dönemindeki imtiyazlarını bir daha talep etmeyeceklerini, siyasi ve idari faaliyetlerin de tamamen durdurulduğunu ifade etti. Onun yerine 6 Aralık 1923'te, Venizelos karşıtı Kadıköy Metropoliti Gregorios Zervudakis patrik seçildi. Böylece kendisi Türkiye Cumhuriyeti döneminin ilk patriği oldu. Bu arada belirtmek gerekir ki Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'nda TBMM'ye destek olan Ortodokslar da vardı. Bunlardan biri olan Türk Ortodoks Kilisesi Patriği Papa Eftim bu seçimi onaylamadı. Hatta patrikhaneyi işgal edip, yeni papayı istifaya zorladı. Türkiye'nin isteği ile Papa Eftim bundan vazgeçti.

Etabli Sorunu ve Patrik Krizi ile Patrikhane Sorunu

    Patrikhane sorununda tansiyon düşmeye başlamışken 1924 yılında devam eden mübadele esnasında Türkiye ile Yunanistan arasında etabli krizi patlak verdi. Bu kriz Lozan'da yapılan mübadele protokolünün II. maddesindeki ''etabli'' teriminin uygulama yapılırken iki ülke tarafından farklı yorumlanması yüzünden çıktı. Yunanistan İstanbul'da daha fazla Rum bırakmak için 30 Ekim 1918 Mondros'a kadar İstanbul'da ikamet eden Rumların etabli statüsünde olmasını istedi. Türkiye ise 1912'deki iç yasalarına göre hareket edilmesi gerektiğini bu tarihten sonra farklı amaçlar ile ikamet edenleri de mübadil sayacağını belirtti. Kriz iyiden iyiye büyümeye başladı. Türkiye, Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlı 222 din adamından 152'sini mübadeleye dahil etti. Türkiye'nin bu kararı uygulaması halinde 12 üyesi olan Kutsal Sinod Meclisinde sadece 3 metropolit kalacaktı.  Bu sırada patrik Gregorios vefat etti. Onun ölümüyle birlikte Etabli krizi ve patrikhane krizi peş peşe gelerek iki ülke arasındaki ilişkileri iyiden iyiye gerdi.

    Türk hükümeti tarafından etabli statüsünden çıkarılıp mübadil sayılmış Konstantinos Arapoğlu Türkiye'nin istememesine rağmen patrik seçildi. Arapoğlu'nun patrik seçilmesi ile işler arapsaçı oldu. Türkiye kendisini seçimden bir gün önce mübadil olduğu konusunda uyarmıştı. Fakat Yunan hükümetinin isteği ve direktifi doğrultusunda bir seçim gerçekleşmişti. Türkiye, seçimden 43 gün sonra, 30 Ocak 1925'te, Patrik Arapoğlu'nu Sirkeci'den Selanik'e giden bir trene bindirdiği gibi sınır dışı etti. Yunanistan bu durumu protesto etti. Milletler Cemiyeti'ne gideceğini duyurdu. Türkiye ise bunun bir iç ülke sorunu olduğunu kesin olarak dışarda bunu tartışmayacağını diretti. 

   Türkiye eğer patriği ve metropolitleri bu süreçte etabli statüsünde gösterirse; henüz sonucu kesinleşmemiş etabli (yerleşik) sorununda, bu durum diğer Rumlar için örnek teşkil edebilirdi. Ayrıca 12 kişiden oluşan Sinod Meclisi üç kişi kalacaktı. Bu şartlarda da patrik seçemeyeceklerdi. Patrikhane dolaylı olarak fiilen dağılmış olacaktı. Türkiye'nin sert tutumu bu yüzdendi. Bu sırada Arapoğlu ise patriklikten istifa etmemekte diretiyordu. Fakat Yunanistan ve Kutsal Sinod Meclisi, Türkiye'nin sert diretmesi karşısında uzlaşma yoluna gitti. Yunanistan, 22 Mayıs 1925'te Arapoğlu'nu patriklikten istifa ettirdi. Türkiye de patrikhaneye bağlı metropolitleri mübadil statüsünden çıkardı. 13 Temmuz’da da Vasil Georgiadis yeni patrik seçildi. Patrikhane normal işlerini yürütmeye devam etti. Arapoğlu'nun istifası sayesinde şimdilik Patrikhane ve patrik krizi aşıldı. Atatürk dönemi boyunca bir daha bu boyutta bir patrikhane sorunu yaşanmadı.

Derleyen: Ali ÇİMEN


Kaynakça:

→Nilüfer ERDEM, ''Lozan Görüşmeleri Sırasında Patrikhane Meselesi Karşısında Patrik Meletios'un Yunan Kaynaklarına Yansıyan Yaklaşımı'', Çağdaş Türkiye Araştırmaları Dergisi, Cilt:XVI, Sayı:33, 2016-Güz, ss. 105- 134.

→Salih İNCİ, ''Türk-Yunan Siyasi İlişkilerinde Azınlıkların Dini Kurumları Meselesi (Patrikhane Örneği)'', Balkan Araştırmaları Dergisi, C.1, Sayı:2, 2010, s. 63-96.

  Bestami S. BİLGİÇ, ''Atatürk Döneminde Türkiye Yunanistan İlişkileri, 1923-1938'', Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXXI, Sayı:91, Bahar 2015, s.1-27.













  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Misak-ı Milli'den Verilen İlk Taviz Neresidir?

Misak-ı Milli'den verilen ilk taviz Batum'dur . Sovyet Rusya ile TBMM arasında 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Anlaşması'nda Sovyetler, TBMM'nin Misak-ı Milli sınırlarını tanımıştı. Ancak Sovyetler Birliği TBMM'nin daha önce Ermenistan ve Gürcistan ile imzaladığı anlaşmalarda belirlenen sınırı, Batum'un Gürcistan'a bırakılması şartıyla tanıdı. Gürcistan, Bolşevik rejiminin önemli uydu devletlerinden biri haline gelmişti. Lazistan'ın liman kenti Moskova Anlaşması ile Gürcülere bırakılmasına rağmen 20 Mart 1921'de Sovyetlerin ünlü Kızıl Ordu birlikleri, bölgedeki TBMM birliklerine saldırmış, hatta bir kısmını esir almıştı. Çünkü Moskova Anlaşması'nın haberi Batum'a ulaşmamıştı.  BATUM

Hicrî Takvim Miladi Takvime Nasıl Çevrilir?

Örnek: Hicrî 1431 yılını Miladi Takvime Çevirme Aşamaları: I. Aşama : 1441 Hicrî yıl 33 sayısına bölünür. Çünkü 1 Hicri yıl yaklaşık 354 gündür. Hicrî takvim kamerî, yani aya dayalı düzenlenir. Güneşe dayalı düzenlenen Miladi Takvimde ise 1 miladi yıl yaklaşık 365 gündür. İki takvim arasında bir yıllık sürede 11 günlük fark görülür. Bu fark toplamda her 33 yılda 1 yıl olmuş olur. 1431/ 33 = 43,36...→ yaklaşık 43. Böylece 33 yılda 1 yıllık farktan 1431 yılda kaç yıl fark olduğu ortaya çıkar. II. Aşama :  Yukarıda çıkan sonuç, Hicri yıldan çıkarılır. 1431-43= 1388 Böylece Hicri Takvimin Miladi takvim ile arasındaki fark düzeltilmiş oldu. III. Aşama : Yukarıda çıkan sonuç yıl farkı alınmış hicri tarihtir. Son olarak bu sonuca iki takvim arasında 622 yıl farkı eklenir. Hicrî Takvim başlangıcı, İslam Dini Peygamberi Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye Hicreti olayıdır. Bu olay Miladi 622'de olmuştur. 622 rakamı   iki takvim arasındaki yıl farkı

Atatürk Dönemi Türkiye- Fransa Arasındaki Sorunlar Nelerdir?

* Osmanlı Borçları Özet için BKZ.↴ http://www.sessiztarih.net/2020/06/osmanli-borclari-dis-borc-sorunu-ozet.html Ayrıntı bilgi için BKZ.↴ http://www.sessiztarih.net/2020/06/osmanli-borclari-dis-borclar-sorunu.html * Yabancı Okullar Özet bilgi için BKZ. ↴ http://www.sessiztarih.net/2020/06/yabanci-okullar-sorunu-ozet.html Ayrıntı bilgi için BKZ.↴ http://www.sessiztarih.net/2020/06/osmanlidan-turkiyeye-yabanci-okullar.html * Hatay Sorunu * Bozkurt-Lotus Olayı Konu ayrıntısı için içeriğe BKZ↴ http://www.sessiztarih.net/2020/06/bozkurt-lotus-davasi-ve-onemi-nedir.html * Adana- Mersin Demiryolu'nun Millileştirilmesi