Ana içeriğe atla

U-2 Krizi Nedir?

      Amerikan U-2 casus uçağının stratejik bölgeler hakkında bilgi edinmek amacıyla Sovyet hava sahasında gizlice uçarken fark edilmesi ve Sovyetler Birliği tarafından düşürülmesi ile başlayan diplomatik krize U-2 Krizi denir. Kriz, Soğuk Savaş Döneminin dünya siyasetinde yüksek tansiyon yarattığı olaylardan biridir. Olay nedeni ile iki zıt kutup savaşın eşiğine gelmiş; SSCB, Türkiye de dahil olmak üzere tüm batılı devletleri bir dünya savaşı ile tehdit etmiştir. 

→ U-2 Krizi ile ilgili Kısa Bilgi İçin BKZ.↴

  1950lilerde üretilmeye başlanan, 2000'li yıllarda da kullanılmaya ve geliştirilmeye devam edilen  U-2 uçakları, 25 bin metre seyir irtifası ile dünyada en yükseğe çıkabilen uçaklardı. Uzaya çok yakın uçarlardı. Bu yüzden uçağın pilotları, uçuş öncesi 1 saat saf oksijen solurlar; özel astronot kıyafetleri giyerlerdi. Bu uçakların yüksek irtifada vurulmaları ya da radarla fark edilmeleri neredeyse imkansızdı.

    1 Mayıs 1960'da, Adana- İncirlik NATO üssünden kalkan Amerikan Lockheed U-2 uçağı, Pakistan'a hareket ettikten üç gün sonra Peşaver'den Sovyet hava sahasına girdi. Casus uçak, balistik füze test merkezleri Sverdlovsk ve Plesetsk kentleri civarında uçmaya başladı. Uçak, arızalanınca alçalmaya başladı. Radarlara yakalanınca, Sovyetler Birliği SA-2 yüksek irtifa füzelerinden iki tanesi ile  U-2'yi kanatlarından vurdu. Uçak düşürüldü. Pilot ise fırlatma koltuğu ile uçağı terk etti.



   
U-2 Krizine Dair Açıklamalar

   Dönemin SSCB Devlet Başkanı Kruşçev, 5 Mayıs'ta parlamentoda yaptığı konuşma ile krize patlak verecek olan olayı dünya kamuoyuna açıkladı. 7 Mayıs'ta yaptığı geniş açıklamasında; Lockheed firmasına ait bir U-2 casus savaş uçağının 27 Nisan 1960'ta İncirlik üssünden  Pakistan'a doğru hareket ettiğini, üç gün sonra ise Peşaver'den havalanarak Sovyet topraklarına girdiğini oradan Norveç yönüne gitmek istediğini; fakat uçağın 2 bin km'den fazla Sovyet topraklarında uçtuğunu, arızalanması ile 18 bin metreye kadar alçaldığında radarlara yakalandığını ve düşürüldüğünü belirtti. Uçağın istihbarat amaçlı görev yaptığını iddia etti. Bu düşüncesindeki en önemli kanıtın ise sağ ele geçirilen pilot Francis Gary Powers olduğunu dile getirdi. Çünkü pilotun üzerinde Rusya'daki havaalanlarına, askeri üslere ait fotoğraflar, altın yüzükler ve altın saatler ile Rus ve diğer Avrupa ülkelerine ait paralar bulunmuştu. Ayrıca zor durumda kalınca intihar etmek için üzerinde taşıdığı zehirli iğne de ele geçirilmiş; fakat CIA ajanı pilot bu intiharı gerçekleştirememişti.

    SSCB'nin dünya kamuoyuna sunduğu kanıtlar ve Amerikan karşıtı karalamaları, ABD'yi zor durumda bıraktı. ABD ise  ilk başta uydurma diye nitelendirdiği iddiaları kabul etmek zorunda kaldı. Aslında Amerikalılar gerçeği apaçık ortaya koydular. Uçağın meteoroloji uçağı olmadığını, SSCB hakkında bilgi toplamak ile görevli bir istihbarat uçağı olduğunu açıkladılar. Amaçlarının; yayılmacı ve tehditkâr Sovyet politikalarına karşı hem ülkelerini hem de NATO üyesi Avrupa ülkelerini korumak olduğunu söylediler. Dönemin ABD Başkanı Eisenhower; casusluğun zaruret olduğunu belirtti. ABD, uçak ile ilgili yayınlanan fotoğrafların gerçek olmadığını, uçağın motor arızası nedeni ile düştüğünü belirtti. Olayı meşrulaştırmaya çalıştı.


 


                                           
                                            U-2 Krizi Üzerinden Soğuk Savaş

     Sovyetlerin olayı yavaş yavaş açıklama taktiği tutmuştu. ABD, hemen olayı yalanlayan açıklamalar yaptı. Ruslar da bu yalanlama üzerine harekete geçti. Pilotun esir alındığını ve diğer ayrıntıları dünyaya duyurdu. Böylece Sovyet taktiği, ABD'lileri sürekli geri adım atmaya itti. Sovyet siyaseti krizde haklı ve galip pozisyona gelmişti. Üstelik Kruşçev'in;

"Bunlar son derece tehlikeli hareketlerdir. Barışı yakından tehdit ediyorlar. Bu gibi uçakları ve bunların havalandıkları üsleri bir dahaki sefere imha edeceğiz. Onlar bu hareketleriyle bu defa bizi yoklamaya kalktılar. Biz ise burunlarını kırmakla yetindik. Böyle faaliyetler devam ettiği takdirde dünya savaşının patlaması içten bile değildir."

meydan okuması karşısında da ABD geri adım atmayı ve gerilimi azaltmayı sürdürdü. NATO üyesi Türkiye de bu krizde Sovyetler ile ilişkilerini gerginleştirmemeye özen gösterdi. Yaptığı açıklamalarda bu tarz uçuşlara kendi hava sınırından komşu sınırlara doğru asla izin vermediğini belirtti. Fakat SSCB tehditleri Kruşçev tarafından Türkiye de dahil ABD yanlısı ülkelere açık ağız ile devam etti. 

   ABD daha fazla gerginlik istemediğinden casus uçuşları sonlandırdığını, 16 Mayıs 1960 tarihli Paris Zirvesi'nin hemen öncesinde belirtti. Kozların elinde olduğunu bilen Kruşçev, Paris Zirvesi'nde ABD'nin olaydan ötürü özür dilemesi gerektiğini, olaya adı karışanları cezalandırması ve bu tarz işleri bırakması gerektiğini  söyledi. Ultimatom gibi olan bu konuşma, yeni bir Berlin Krizi'ne daha neden olabilirdi. ABD ise sadece bu tarz uçuşların olmayacağını belirtti. Diğer istekleri reddetti.  Kruşçev'in  Fransız arabuluculuğunda olan zirve toplantısına katılmaması ve tehditlere devam ederek Paris Zirvesi'ni başarısızlığa uğratması krizi uzattı. SSCB, ABD'yi müttefiklerinin nazarında itibarsızlaştırmaya devam etti. ABD ise özür dilemedi ve BM'den kınama kararı çıkartmadı. 

  ABD ve SSCB Soğuk Savaş stratejisini dünya kamuoyunda U-2 üzerinden ustaca sergiledi. Her iki kutup da Soğuk Savaş Dönemi boyunca açık arayıp oradan vurmaya çalışan siyasetlerine devam etti. Nükleer çalışmalarda öne çıkan SSCB'ye karşı yapılan casusluk faaliyetleri dünyayı bir savaşın eşiğine getirebilirdi. Bununla birlikte tehditkâr Sovyetlerin Küba'ya yanaşıp savunma amaçlı füze yerleştirmesi de başka başka tansiyonların gelişmesine neden oldu. Soğuk Savaş döneminde her iki '"Süper Güç" birbirine karşı diklenseler de yeni bir dünya harbini hiçbir zaman göze alamadılar.

Derleyen: Ali ÇİMEN


KAYNAKÇA:

→Nurettin GÜLMEZ- Bülent TAHANCI, "Soğuk Savaş Dönemi Çekişmelerinden Bir Örnek: U-2 Uçak Krizi", Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C. 14/S.28, s. 225-252.

Uğur CEBECİ, "İşte U-2'nin Hikayesi", Hürriyet Gazetesi, 10 Mart 2002.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl