Ana içeriğe atla

Osmanlı'dan Türkiye'ye Yabancı Okullar Sorunu

    Yabancılara ait okulların faaliyetlerinin ve müfredatının (ders programı) Türk Milli Eğitim Sistemi'ne bağlanmasıyla ortaya çıkan soruna Yabancı Okullar (Fransız Okulları) Sorunu (1924) denir. Lozan Barış Anlaşması sonrası yaşanan bir sorundur. En çok Fransa ile yaşanmıştır. Çünkü Osmanlı'da en çok okula sahip olan ulus Fransızlardır. Bu okullarda Müslüman Türk öğrenciler de eğitim-öğretim görmüştür. Okulların Türk Milli eğitim sistemine bağlanması kesin olarak kabul edilince sorun ortadan kalkmıştır.

  Osmanlı döneminde, özellikle de Tanzimat ve Islahat dönemlerinde,  ABD, Fransa, İngiltere, Avusturya, İtalya gibi ülkeler Osmanlı topraklarında birçok okul açtı. Bu okullar Katolik ve Protestan Hristiyan misyoner topluluklar tarafından yönetilmekteydi. Konsoloslukların kontrolünde her biri kendi kültürel değerlerine göre ve kendi müfradatlarına göre eğitim vermekteydi. Bu durum Osmanlı Devleti'nde eğitim-öğretim birliğini yoksun hale getiren ögelerden biri oldu. Ayrıca misyonerlik faaliyetleri dini tarafından çok siyasi açıdan Osmanlı'ya zarar verdi. Osmanlı'nın parçalanmasına ve yıkılmasına da bir vesile oldu.  Hristiyanların Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetleri amacı da güden okullar açmasının dini ve stratejik iki temel nedeni olduğu açıktır. Hristiyanlığın kutsal merkezi Kudus'ün Osmanlı sınırlarında olması, Hristiyanlığa ait 7 kutsal kilisenin Anadolu'da olması buna örnektir. 1867'de Osmanlı'nın çıkardığı yasa ile yabancılara Osmanlı topraklarında mülk sahibi olma hakkı vermesi; yabancı okulların, kiliselerin rahatlıkla artmasına neden olmuştur.

Erzurum Amerikan Koleji
    Yabancı okulların I. Dünya Savaşı öncesi sayıları binin üzerine yükselmişti. Kimi kaynaklara göre 800-900 kimi kaynaklara göre ise Osmanlı toprakları üzerinde 1500 yabancı okul vardı. Yaklaşık 100 bin öğrencinin bu okullara gittiği tahmin edilmekteydi. Fransızlar tarafından yaklaşık 500'den fazla okul açılmış ve bu Fransız okullarında 50 binden fazla öğrenci eğitim görmekteydi. 1918'de, Mondros Mütarekesi'ne gidilen süreçte Fransa'nın 151'i misyoner eğitim kurumu olmak üzere 163 okulunda 26 bin civarında öğrenci okuyordu. Bahsi geçen okulların çoğunluğu İstanbul'da, geri kalanı Trakya ve Anadoluda idi. Okulların niceliği bir tarafa okulların denetimi ve kontrolü Osmanlı Devleti elinde değildi. Okullar tamamen yabancı ülkelerin denetiminde ve programında hareket etmekteydi.

    Milli Mücadele döneminde, Anadolu'daki birçok yabancı okulu güvenlik tehdidi olarak algılayan TBMM, Aralık 1920'de bu okulları kapattığını duyurdu. 1921 Ankara Anlaşmasında ise Türkiye'ye karşı bir propaganda yapılmaması suretiyle Fransız okulları Türkiye'deki varlıklarını sürdüreceklerdi. Fakat bu durum Anadolu'da çok bağlayıcı olmadı. 1922-23 eğitim öğretim yılından itibaren Adana ve Mersin'deki Fransız okulları, 1915 Mekâtib-i Hususiye Talimatnamesi'ne uymadıkları, idari ve eğitimsel denetimleri, teftişleri kabul etmedikleri gerekçesiyle kapatıldı.

      Yabancı okullar, geri kalmış medreseler gibi yeni Türk devletinin lâik, modern ve milli bir eğitim düzeni kurmak isteyen düşüncesine tersti. Ayrıca okul sorunu, Türkiye için bir iç hukuk sorunuydu. Teftiş ve denetim Tük Milli Eğitim Kanunları ile yapılmalıydı. Lozan görüşmelerinde de bu durum savunulacaktı. Dışarıdan bir müdahale istenmiyordu. Lozan'da kabul edilen görüş; Fransız, İngiliz ve İtalyan uyruklu din, öğretim, sağlık ve hayır kurumlarının Türk hukuk sisteminin denetiminde olmasıydı. Bu okulların denetimi, işleyişi Türk eğitim kanunu çerçevesinde ve ona bağlı olacaktı. 

İzmir Saint Joseph
   Sorun, Lozan'da çözümlenmiş gibi görünse de 1923-1924 eğitim-öğretim yılından itibaren Türkiye ile Fransa arasında kriz yaratacaktı. Türkiye, henüz Lozan imzalanmadan önce yabancı okullarda Türkçe, Tarih, Coğrafya derslerinin zorunlu olarak okutulmasına; bahsi geçen derslere Türk öğretmenlerin girmesine karar verdi. Bu karara uymayan okullar kapatılacaktı. Eski dönemlerde bu karar, okul idarelerine bırakılmıştı. Fakat Türk hükümeti bunu zorunlu hale getirdi. Bu karara Osmanlı'da ilk açılan yabancı okul olan köklü Fransız  *Saint Benoit Koleji uydu. İzmir'de ise Fransız Saint Joseph dışındaki Fransız okulları karara uymak istemedi. Amerikan Koleji de bunlara katıldı. Böylece bu okullar kapatıldı. Yabancı okulların özerkliğinden yana olan Fransa, soruna her fırsatta karışmak istedi. Türk hükümetine notalar gönderdi. Fakat Türkiye net tutumundan taviz vermedi. Hatta bu okullarda din öğretiminde planlamalar yaptı. Dini içerikli öğretimin baskın olmasını istemedi. Mabetler haricinde ayin yapılmasına, dini tasvirlerin bulunmasına izin verilmedi. Sınıflarda Hristiyanlık telkin eden simgelere izin vermedi. Okulların Hristiyan propanda merkezleri olarak devam etmesini istemedi. Çünkü bu okullara giren Müslüman öğrenciler, misyonerlik faaliyetleri kapsamında din değiştirebiliyorlardı. Karara uymayan Fransız ve İtalyan Katolik misyon okulları kapatıldı. 

   Bahsi geçen önlemler alınırken Türkiye henüz Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarmamıştı. Fakat bunun uygulamaya geçtiği belliydi.

   Türk-Fransız ilişkilerinde sorun büyüyünce devreye Katoliklerin merkezi Vatikan girdi. Vatikanlı temsilciye, haçlar ve diğer dini simgeler okul duvarlarından kalkmadıkça okulların mühürlenmesine devam edileceği söylendi. Çünkü lâik bir düzen kurmak isten Türkiye böyle bir ayrıcalığı tanımayacaktı. Ayrıca sorun bir iç sorundu. Yabancı devletler Türkiye'nin iç işlerine müdahale edemezdi. Haç krizi ile birlikte sorun daha da derinleşti. Ayrıca okulların kapatılması ile içinde Türk çocuklarının da olduğu binlerce öğrencinin okulsuz kalması da başka bir sorunu oluşturdu.

     Türkiye, çıkardığı Milli eğitim yönetmeliklerinde; üstüne basa basa bu okulların Türk Milli eğitim sistemine bağlanması gerektiğini, okulların Milli Eğitim bakanlığı tarafından denetlenmesi gerektiğini net biçimde ortaya koyuyordu. Ayrıca yine talimatnamelere göre; okullarda Türkçe-Tarih-Coğrafya derslerinin Tük öğretmenlerce okutulması gerektiğini, son sınıf öğrencilerinin eskiden olduğu gibi elçiliklerde değil kendi okullarında Milli eğitim denetiminde sınavlara girmesi gerektiğini, öğrencilere takdim edilen ödüllerde yabancı ülke bayrağının bulunmaması gerektiğini, ders kitaplarında Türklük aleyhine yayınların yapılmaması gerektiğini, okul sınıflarının dini ayin yerlerine dönüşmemesi gerektiğini hukuki zemine oturtmuştu.

Amerikan Robert Koleji
   Sorun, hassas dönemini yaşarken, Türk devrimine sempatiyle yaklaşan Radikal Sosyalistlerin Sol Koalisyonu, Herriot Fransa'da seçimlerden galip çıktı.  Bu durum okul sorununa ilişkim çözümleri getirebilirdi. Fransız parlamentosu o ana kadar onaylamak istemediği Lozan Anlaşması'nı nihayetinde onayladı. Heriot, Louis Mougin'i Türkiye'ye Fransız temsilci olarak gönderdi. Mougin, Başbakan İsmet Paşa ve Maarif Bakanı Vasıf bey ile görüştü. Görüşmeler sonucunda bu okullarla ilgili çözümsüzlük giderildi. Dini okullar- karma okullar formulü ile de haç ve dini simgeler sorunu çözüldü.


Saint Benoit (Sen Benuva)
   Fransa ve Katolik Vatikan, okulların kalıcı bir biçimde kapanması tehdidi karşısında geri adım atmış; Türkiye'nin lâik bir cumhuriyet olduğunu ve okullarda dini misyonerlik faaliyetlerine izin veremeyeceğini, okulların bir iç hukuk sorunu olduğu ve yabancıların bu iç  soruna karışamayacağı tezini kabul etmiş oldu. Türkiye'deki tüm okullar 3 Mart 1924'te Maarif'in (Milli eğitim), Tevhid-i Tedrisat'ın  denetimi altına girmiş oldu. 2 Mart 1926 Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun ile eğitim sistemi düzenlendi ve netleştirildi. 

Yukarıdaki konu ile ilgili özet bilgi için BKZ.
http://www.sessiztarih.net/2020/06/osmanlidan-turkiyeye-yabanci-okullar.html

*Ayrıca BKZ.→ Osmanlı topraklarında açılan ilk yabancı okul: Saint Benoit


Derleyen: Ali ÇİMEN



Kaynakça:


Ebru EREN, ''Osmanlı Devleti'nde Yabancı Okullar'', Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt- Sayı: ICOMEB 2017 Özel Sayısı, 2017, s. 87-102.

Adı geçen makaleye genel ağ üzerinden ulaşmak için BNZ.


→Engin Deniz TANIR,''LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI SONRASINDA TÜRK BASININDA FRANSIZ OKULLARI SORUNU (1923-1924)'', Atatürk Yolu Dergisi, Cilt 14, Sayı 56, 2015, S. 177-208.

Adı geçen makaleye genel ağ üzerinden ulaşmak için BNZ.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hicrî Takvim Miladi Takvime Nasıl Çevrilir?

Örnek: Hicrî 1431 yılını Miladi Takvime Çevirme Aşamaları: I. Aşama : 1441 Hicrî yıl 33 sayısına bölünür. Çünkü 1 Hicri yıl yaklaşık 354 gündür. Hicrî takvim kamerî, yani aya dayalı düzenlenir. Güneşe dayalı düzenlenen Miladi Takvimde ise 1 miladi yıl yaklaşık 365 gündür. İki takvim arasında bir yıllık sürede 11 günlük fark görülür. Bu fark toplamda her 33 yılda 1 yıl olmuş olur. 1431/ 33 = 43,36...→ yaklaşık 43. Böylece 33 yılda 1 yıllık farktan 1431 yılda kaç yıl fark olduğu ortaya çıkar. II. Aşama :  Yukarıda çıkan sonuç, Hicri yıldan çıkarılır. 1431-43= 1388 Böylece Hicri Takvimin Miladi takvim ile arasındaki fark düzeltilmiş oldu. III. Aşama : Yukarıda çıkan sonuç yıl farkı alınmış hicri tarihtir. Son olarak bu sonuca iki takvim arasında 622 yıl farkı eklenir. Hicrî Takvim başlangıcı, İslam Dini Peygamberi Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye Hicreti olayıdır. Bu olay Miladi 622'de olmuştur. 622 rakamı   iki takvim arasındaki yıl farkı

Tevaif-i Mülük Devletler Ne Demektir?

   Abbasi Devleti'nin (750-1258) merkezi otoritesinin zayıflaması ve Abbasiler'e bağlı yöneticilerin (Emir'ül Umeralar) kendi bölgelerinde bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile ortaya çıkan feodal devletlere Tevaif-i Mülük Devletler denir. Tevaif'ül Mülük Devletler, Abbasiler'in çözülmesine ve parçalanmasına zemin hazırlamıştır.  Ayrıca BKZ. → Emir'ül Umera Nedir? ↴ http://www.sessiztarih.net/2014/08/emirul-umera-nedir.html Tevaif-i Mülük Devletler    şunlardır: * Mısır 'da; - Tolunoğulları (Mısır'da kurulan ilk Türk- İslam Devleti) - İhşitler (Akşitler) (Mısır'da kurulan 2. Türk-İslam Devleti) Ayrıca BKZ. → Hicaz'a egemen olan ilk Türk devleti ↴ http://www.sessiztarih.net/2014/05/hicaza-egemen-olan-ilk-turk-devleti.html - Fatimiler (Şii Arap Devleti) * İran 'da; - Tahiriler - Saffariler - Büveyhoğulları * Horasan 'da; - Samanoğulları * Kuzey Afrika 'da; - Ağlebiler - İd

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay