Osmanlı'da Esame Kağıtları (Ulufe) Alım-Satım Borsası !..

     Osmanlı Devleti döneminde yeniçerilerin sahip olduğu ulufe (maaş) belgelerine Esâme Kağıdı ya da Esâme Pusulası denir. Sözlük anlamı olarak; ''yeniçeri kaydı, ulufe defteri'' demektir. Duraklama döneminden itibaren esâme alım-satımı, tabiri caiz ise bir hisse senedi işlemlerine dönüşmüş, esame borsası kurulmuştur. Devlet hazinesi büyük zarara girmiştir. Seferlerde  kayıplar yaşanmıştır. 

  Kapıkulu askerlerinin esâme kağıdı adında, adlarının, ulufe derecelerinin yazılı olduğu belgeleri vardı. Ulufe defterlerinde tutulan kadro kayıtlarındaki her bir isim için esame pusulası hazırlanırdı. Bu pusula onların ulufe alacaklarına dair kağıttı. Ocak, XVII. yüzyılla birlikte bozulmaya başlayınca kayıtlar titizlikle incelenmedi. Bu süreçte esame kağıtları hisse senedi gibi alınıp satılmaya başladı. Ölen kişilerin esameleri kayıtlardan çıkarılmadığından bu maaşlar da başkalarının cebine girmeye başladı.  Emekli esame kağıtları borsası kurulmuş gibiydi. Emekli askerlerin esameleri askerlikle ilgisi olmayanlara satılıyor; bu bir alışkanlık haline geldikçe, zamanla ocakta asker sayısı azalıyor; yeni askerler alındıkça hazine şişiyordu.

   Ulufe ödemeleri, yeniçeri askerinin sayısının sürekli artması ile hazineye yük getirmeye başladı. Özellikle III. Murat, ''başıbozuk, serseri, bir işe yaramazları'' ocağa kaydettirince ocakta disiplinin bozulmasına neden oldu. Ayrıca akçelerdeki altın oranının azaltılıp bakırın artırılması ile akçe değeri düştü. Zamanla alım gücü düşşe de maaşlara (ulufelere) zam yapılmadı. IV. Murat döneminde tespit edildiği kadarıyla en yüksek yeniçeri maaşı  8-9 akçe civarında idi. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru bile bu rakamlar seyretti. Bu yüzden barış zamanı İstanbul'da bulunan yeniçerilerin başka meslekler yapmasına göz yumuldu. Bu süreçte emekli kapıkulu sayısı aktif görevdeki kapıkulu sayısının altı katına ulaştı. XIX. yüzyılda ise sekiz katı buldu. Bu durumun temel nedeni ölen kapıkullarına ait ulûfelerin ölüm bildirilmeden önce başkalarına satılmasıydı. 

   Emekli ulufelerinin büyük bölümü yüksek derecedeki idarecilerin çevresinde çalışan kişilerde toplanmıştı. Zaten sivil halkından saray ağalarına, bürokratlara hatta ulemâdan kimi kimselere kadar  esame kağıtları bir tahvil senedi gibi kullanılıyordu. Bu kişiler yanlarında çalıştıkları idarecinin gücünü kullanarak ya da rüşvetler karşılığında kendilerine yüksek yevmiyesi olan haseki, turnacı, çorbacı emekli ulufesi çıkartan ve satan kişilerdi. Ocak içindeki kimseler de bu yolu bellemişti.  Savaşta ölen kapıkulunun adı saklı tutulmak sureti ile mahlûl esameleri (sahipsiz maaş) bağlı bulunduğu kumandanına kalıyordu. 1783'e gelindiğinde; 40 bin civarında emekli esame olduğu ve sadece üçte birinin  yeniçeri olduğu saptandı. 

  Ellerinde ulufe olan bir çok devlet görevlisinin bulunduğu kaynaklarda söz edilir.Kaynaklar, sadece bir kişide 500 esame kağıdı olduğunu yazarlar. Bu tür kişilerin aldıkları ücretlere “müft-hâr ulûfesi” (bedava yiyici ulûfesi) denirdi. 1700'lü yılların sonuna doğru ordu sefere çıkmadan on binlerce kişiye ulufe hazırlandı. Fakat sefere gidecek asker sayısı sayıldığında rakam 10 bini bulmuyordu. Yeniçeri ağalığından sadrazam olan Kalafat Mehmet Paşa'nın 1778'de azledilmesi sonrası malları müsadere edildi (devlet el koydu). Bu mallar arasında 12.700 akçe gelir getiren esameler olduğu görüldü. Yine bir hazinedara ait günlük geliri 9 bin akçe olan esameler tespit edilmişti. 
    
  I. Ahmet, II. Mustafa gibi padişahlar bu sorunları çözmek isteseler de başarı sağlayamadılar. I. Mahmut'un esame kağıdı alım-satımına izin vermesi de işin boyutlarını büyüttü. I. Abdülhamit döneminde (1774-1789) ise Sadrazam Halil Hamîd Paşa tarafından bu büyük suistimal yasaklandı. Hise senedi gibi kâr amaçlı satılan  esame kağıtlarının geçersizliği ilan edildi. Fakat başarı sağlanamadı.

   II. Mahmut, sabırlı bir biçimde bu olaya yaklaşmıştı. Önce, kendi istekleri ile esame kağıtlarını devlete getirenlere gümrüklerde yarı bedelinin ödeneceğini; esame kağıtlarının ileriki dönemde hazineye kalacağını, 40 günlük süre içinde getirenlere yarı fiyatının ödeneceğini  belirttiği bir ferman çıkardı. Halktan ve esnaftan bir çok kimse bu uygulamaya uydu. Kaynaklar bununla 10 gün içinde 100 bin akçelik bir miktarın hazinede kaldığını belirtir. Fakat kesin sonuç alınamamıştı. Daha sonraki süreçte II. Mahmut, ellerinde esame pusulası bulunan devlet görevlilerine,  ocak kaldırılsa bile ulufe alabileceklerine dair söz verdi. Bu destekle de  Yeniçeri Ocağını kaldırdı (1826). Bu kişilere verdiği sözü de tutmadı. Bunları da temizledi. Devlet, büyük bir külfetten kurtuldu. Hazinenin sırtındaki sülükler temizlendi. Fakat devletin sırtındaki büyük çıban kanamaya devam etti.

Derleyen: Ali ÇİMEN 


KAYNAKÇA:


Ferit DEVELLİOĞLUOsmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi yayınları, Ankara, 2005, s. 231.

TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt: XI, İstanbul 1995, s. 355-356.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

İstanbul'da Doğan ve Ölen İlk Osmanlı Padişahı Kimdir?