Ana içeriğe atla

Atatürk'ten Anılar: Ercüment Ekrem Talû ve İzmir

   Ercüment Ekrem Talû, Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunduğu dönemde; Atatürk ile aralarında geçen içki anısını, Atatürk'ün iradesinin güçlülüğünü şu sözlerle anlatmıştı:

   ''Kaçıncı yıl dönümü olduğunu şimdi pek hatırlamıyorum ama o gün İş Bankası'nın kuruluş yıl dönümlerinden biri kutlanıyordu. İstanbul- İzmir seferini yapmakta olan vapurlardan biri, İş Bankası tarafından tutulmuş ve gece boğazda yapılacak gezintiye tahsis olunmuştu. Vapur, Dolmabahçe önünde demirlemiş, davetliler birer ikişer vapura gelmeye başlamışlardı. Ben de o gün İstanbul'daydım ve Atatürk'ün de şeref vereceği bu vapur gezintisine, bizzat Atatürk tarafından davet edilmiş bulunmaktaydım.

   Gecenin saat dokuzundaydı galiba. Atatürk Dolmabahçe Sarayı rıhtımından motorla vapura gidiyor, yakın arkadaşları, bu arada ben de Atatürk'ü takiben vapura gidiyoruz...

   Vapurun yemek salonunda mükellef bir sofra hazırlanmıştı. Atatürk sofranın bir başına oturmuş, eliyle sofranın öte başını işaret ederek: 'Ercüment' demişti. 'Sen de şöyle geç bakalım...'

   Şimdi sofranın bir başında Atatürk, öbür tarafında da ben... Diğer zevat da yerlerini aldıktan sonra Atatürk, İş Bankası'nın kuruluşunun yıl dönümü şerefine kadehini kaldırdı. Hepimizin kadehlerimizle iştirak ettiği bu kutlamadan sonra ben şöyle düşündüm: 'Atatürk sofrada beni karşısına aldığına göre benim içkiye karşı tahammül derecemi ölçecek...' Eh, ben de kendimi içenlerden sayıyorum ya... İçimden: 'Atatürk! dedim. İçki bahsine gelince her hâlde ben sizi geçerim. Bu akşam kendimi göstermemin ve içkiyle mat olmadığımı ispat etmemin tam sırası...' Kadehler dolup boşaldıkça ben hep aynı fikirdeyim... Ne kadar içsem değişmeyeceğimi, filmi koparmayacağımı, olduğum gibi kalacağımı ispat etmenin tam zamanı diye düşünüyorum. Hatta ben böyle düşündükçe Atatürk'ün de aynı fikirde olduğunu sezer gibi oluyorum: Yani aşağı yukarı, içki bahsinde bir Atatürk- Ercüment Ekrem müsabakası cereyan etmektedir...

   Dolup boşalan kadehlerden sonra ne olduysa olmuş... Gözlerimi açtığım zaman kendimi Atatürk'ün sofrasında değil, aynı vapurun kamarasında buldum. Kendimi toplayıp yukarı çıktığım zaman bir de ne göreyim ki, vapur alabildiğine gidiyor. Karşıda Kadife Kalesi ile İzmir bir siluet halinde...

   'Kaptan! Bu ne hâl? dedim. Programda İzmir de mi vardı?'. 'Yoktu ama Ercüment Bey, kısmet böyle imiş... Sizi İzmir'e götürüyoruz!' 'Çok iyi, çok iyi... Fakat bu gidişin bir de dönüşü var. Ne zaman İstanbul'a gideceğiz, onu söyle kaptan!'

   Kaptan işin hakikatini anlattı. Meğer İstanbul- İzmir seferini yapmakta olan bu vapur, İş Bankası'nın kuruluş yıl dönümü nedeniyle gece yapacağı boğaz gezintisinden sonra sabahleyin İzmir'e gidecekmiş...Vapur bu gezintiyi yapmış, sofra dağılmış ve ben Dolmabahçe önünde vapurdan çıkamayacak vaziyette olduğumdan kamaraya nakledilmişim... Uzatmayayım, vapur İzmir'de yolcusunu boşalttı, ertesi günü yeni yolcular alarak İstanbul'a döndü. Döndü ama bu arada telsizler işledi. Benim vapurda olup olmadığım soruldu, kaptan vapurda olduğumu Dolmabahçe'ye bildirdi, vesaire vesaire...

  Gelelim neticeye, İstanbul'a dönüşte Dolmabahçe'ye giderek Atatürk'ün huzuruna çıktığım zaman rahmetli:

   'Ya... İşte, böyle Ercüment Bey! Ben de içerim ama senin gibi İzmir yolculuğuna çıkmam,' demez mi?

  Atatürk'ün bu sözü katiyen aklımdan çıkmaz ve her içmede son kadehi feda etmesini bilirim.''


Derleyen: Ali ÇİMEN

KAYNAKÇA:

Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER, Sarı Mustafam, Truva yayınları, İstanbul, 2010, s. 240. 242.


    




  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl