Ana içeriğe atla

Türkiye-Yunanistan İlişkilerine Genel Bakış

   Türkiye; jeostratejik, jeopolitik açılardan tüm dünyanın gözünün üstünde bir ülke. Asya ile Avrupa'nın birleştiği yerde, en hassas bölgede, büyük bir kültürel güç ile ayakta duran bir ülke. Sahip olduğu denizlerden tutun da yeraltı ve yer üstü kaynaklarına varana kadar bir süper güç ülkesi olması için gereken öz yapının tam da üstünde bir ülke.

   Yunanistan, Avrupa Hristiyanlarının Doğu medeniyetine açıldığı kapı. Dünyanın en büyük turizm merkezlerinden biri ve Yunan Antik medeniyetinin üzerine kurulmuş bir ülke. Ege Denizi ve Ege adalarındaki kritik pozisyonu Avrupa'nın takibinde, Avrupa'nın şımarık çocuğu olan ülke. Avrupa, şımarık çocuğunu Türk devleti ile uzlaştırıp barıştırmaktan mı yana yoksa gergin ve kopuk ilişkilerin devamını mı uygun görmekte?

   Avrupalıları, uzak ve yakın geçmişin deneyimli sömürgecileri, 21. yüzyılın küresel güçleri olarak gördüğümüzde gerginlikten yana olduklarını hemen herkes hissedebiliyordur.

   Türkiye ve Yunanistan'ın coğrafi konumu daha açık bir deyimle Ege Denizi ve Ege adalarının durumu; bu iki ülkeyi gerçekçi bir görüşle uzlaşma ya da sürekli mücadele zorunda bırakmaktadır. Sorunlara bir çözüm yolu bulmak, hem Yunanistan hem Türkiye açısından büyük çapta iyi niyet ve fedakârlığı gerektirir.



    Aslında sorunların tamamı Ege'den ibaret değil. Sorunların temelinde iki ülke arasında sımsıkı ilerleyecek dostane ilişkilerin, işlerine gelmeyen kimseler tarafından engellenmesi yatar. İlişkilere bu bakımdan bakmak yararlı olacaktır. Eğer Türk-Yunan ilişkileri tabirini kullanmak yerine Türkiye- Yunanistan ilişkileri tabirini kullanırsak; sorunları bu bağlamda ele alırsak siyasal problemlerin nedenleri daha net belirecektir. Çünkü bir Türkün bir Rumla problemi yoktur. Yunanistan'daki balıkçı da ülkemizdeki balıkçı da birbirine düşman olmaz. Ülkeleri birbirlerini düşman görebilir. Aynı coğrafyada birbirine çok yakın örf ve adetleri olan, kültürel geçmişi olan bu toplumlara barış kavramı çok da yabancı kalmaz.

   Türkiye- Yunanistan arasında temel sorunlardan birisi Kıbrıs Sorunudur. İlişkileri kopartan temel bir sorundur.



      Her karış toprağında on binlerce Türk askerinin kanı olan Girit Adasını, Yunanistan masa başı oyunları ve entrikalarıyla; İngiltere, Fransa, Rusya gibi büyük devletlerin yardımıyla elde etmişti. Yunanistan bu oyunun aynını Kıbrıs üzerinde de oynuyordu.

    1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini, 1963'te Akritas Planı çerçevesinde yıkmaya başladı.  1974 yılına dek Kıbrıs Türklerine her türlü insanlık dışı muamele yapıldı. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları Avrupalı devletleri de arkasına alarak Girit'te olduğu gibi Kıbrıs'ta da Enosis'i gerçekleştirmek istemişti. Türkiye ise Yunanistan'ın adayı ilhak etmesini uluslararası hukukun kendisine verdiği haklar ile engelledi.  1974'te yaptığı Kıbrıs Çıkarması ( 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı) ile planları bozdu. Sonraki süreçte barış planları tekrar tekrar yapıldı. Fakat bunların Kıbrıs Türklerini bir kıskaca alıp onların mağlup edilmesini kolaylaştırmak olduğu seziliyordu. 15 Kasım 1983'te Kıbrıs Türk halkı kendi kaderine kendisi karar vererek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini (KKTC) kurdu. Türkiye'nin garantörlüğünde bağımsız, güçlü bir KKTC amaçlanmıştı. 23 Nisan 1918'te Türkiye ve KKTC cumhurbaşkanları arasında   ortak bir deklarasyon imzalandı. Deklarasyona göre;ulusal politikadan geri dönüş, ''Girit Oyunu''na prim vermektir. Bu asla gerçekleşmemelidir.  

    Türkler ve Rumlardan başka adada bir de İngilizler vardır. İngiltere Türkiye ve Yunanistanla birlikte bir diğer garantör ülkedir. İngiltere'nin hiç bir biçimde olmayacağı bir Kıbrıs'ta Türkler ve Rumlar arasında gerçek barışın tahsis edilmesi bu kadar çok zaman alamayabilirdi.

   Kıbrıs sorunu, Annan Planı çerçevesinde ele alınıp çözüme kavuşamamış; bölgesel bir sorun olmaktan ziyade bir dünya sorunu olarak Avrupa Birliği ve dünya gündemini sürekli bir biçimde meşgul etmektedir. AB üyelik statüsü süreci çerçevesinde, AB ülkeleri Türkiye'den Kıbrıs ile ilgili nihai kararları kabul etmesini istemektedir. Kısaca Türkiye'den Doğu Akdeniz'deki bu stratejik yerden uzaklaşın imasının farkındadır. 

    Türkiye- Yunanistan arasındaki bir diğer sorun Kardak Kayalıkları Meselesi olmuştu. Bir oldu bitti ile Türkiye kıyılarına yakın kayalıklara asker çıkartmaya kalkan Yunanistan, Ege Denizi'nde egemenlik haklarını genişletmek amacıyla davrandı. 

  Ege'de anlaşmalarla açıkça isimleri belirtilerek Türkiye'nin rızasıyla Yunanistan'a devredilen ada, adacık ve kayalıkların coğrafi formasyonlar dışında kalan bütün formasyonları Türkiye'ye aitti. Bu bakımdan Yunanistan Ege'de ortak bir deniz sınırı çizilene kadar tek taraflı tasarruflarda bulunmaktan kaçınmalı; Ege'yi bir ''Yunan Gölü'' haline getirmeye yönelik uzlaşmaz ve tahrik edici tutumundan vazgeçmelidir. Bu bakımdan Ege'de aidiyeti tartışmalı coğrafî formasyonlar, diğer adı ile gri bölgeler sorununun çözülmesi için; Ege'nin kendine has teknik, jeolojik, tarihi ve coğrafi özelliklerini en iyi bilen iki ülke olan Yunanistan ve Türkiye'nin soruna üçüncü tarafları dahil etmeden iki ülke arasındaki tüm sorunları bir bütün halinde ele alarak, ''hakkaniyet'' ilkesine göre ve ön şartsız olarak görüşmelere başlamasının gerekli olduğu düşünülmelidir.


Megali (Megalo) İdea


  Türk-Yunan ilişkilerini geren diğer sorunlar ise Ege Denizi çerçevesinde görülmektedir. Temel sorunlardan ''Megali İdea'', Büyük Yunanistan ütopyası, Ege Denizi, Batı Anadolu kıyıları ile başlamaktadır. Yunanistan ütopik hareket ettiği sürece Yurtta ve Dünyada Barış ilkesiyle yaklaşanlara uzak durmaktadır. Yunanistan, Türkiye'yi Büyük Yunanistan'ın en büyük tehdidi olarak görmemelidir. Yunanistan- Türkiye dostluğu üzerine tezler geliştirebilmelidir. Nitekim 1999'da, Türkiye'ye dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun ziyareti bir dostluk hareketidir. Yorgo Kırbaki, konu ile ilgili şunları belirtmekteydi:

 ''...Ege'de ise sorun furyası yaşandı, 38 yılda.  Hava sahası, kıt'a sahanlığı, karasuları derken içinde insanların bulunduğu batan bir gemiyi kimin kurtaracağı bile mesele oldu. Sorunların bir listesi hazırlansa hayli mürekkep tüketilecek. İş, sorunlarla da bitmiyor. iki ülke biri 1987, diğeri de 1996 olmak üzere iki defa savaşın eşiğine geldi. Resmi ilişkiler her şeyde rekabet ilkesine dayandırıldı. Ankara'nın siyah dediğine Atina beyaz, Atina'nın evet dediğine Ankara'nın hayır demesi, diplomatik ilişkilerin alfabesi oldu. Abdullah Öcalan macerası da ilişkileri mayın tarlasına çevirdi. En önemlisi ise Ege'nin iki yakasındaki insanlar, 1999 Ağustosuna dek birbirlerine şüpheyle bakıyordu. Mehmet'in kafasında-kalbinde sabah kalktığında kendisine ne kötülük yapacak diye düşünen bir Kostas vardı. Kostas'ın ise kan dökmekten hoşlanan bir Mehmet...''

      Papandreu'nun ziyareti ilişkilerde havayı yumuşatmıştı. Öyle ki 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri için iki ülke ortak ev sahibi olarak başvuruda bulunmayı kararlaştırmıştı.

     Şunu da belirtmek gerekir ki ilk yumruğu Kostas atmıştı. Kavgayı o başlatmıştı. Mehmet'in Atina'da Mora'da gözü yoktur. Mehmet ekmek kavgasındadır. Türkiye, Kurtuluş Savaşı sonrası, Yunanistanla sorunlarını hallettikten sonra 1930'dan itibaren büyük bir dostluk kurdu. Hatta II. Dünya Savaşı sürerken Yunanistan'a gemilerle yiyecek yardımları yaptı. 1954 Kıbrıs problemine kadar dostluk devam etmişti.




     Türkiye-Yunanistan arasında bir başka problem de Batı Trakya Türkleri Sorunu'dur. Ne zaman Türkiye-Yunanistan arasında bir problem yaşansa, kabak önce Batı Trakya Türklerine patlar. Batı Trakya'da azınlık olarak yaşayan Türkler , dönem dönem Yunanistan'ın baskılarına maruz kaldı. Çeşitli bahaneler ile bölge Türkleri dövüldü, yaralandı, tutuklandı. Esnaf ödeyemeyeceği türden para cezaları ile karşı karşıya kaldı. Kiminin topraklarına el konuldu. Buna karşın 1982'den itibaren Batı Trakya Türkleri örgütlenmeye başladı. Dr. Sadık Ahmet liderliğinde haklarını aramaya başladılar. Dr. Sadık Ahmet ise 1995'de şüpheli bir trafik kazası ile yaşamını yitirdi.



   15 Kasım 1983'te KKTC'nin ilan edilmesi ile Yunanistan'daki Türk azınlığa karşı baskılar da arttı. Bu baskılar; 1983-1986 yılları arasında, yine Türklere ait olan arazilerin gasp edilmesi, esnafa ve serbest meslek sahiplerine türlü bahaneler öne sürerek ağır para cezaları verilmesi, orta derece okul bitirme sınavlarının Yunanca yapılması, yurt dışına seyahat yapan azınlık Türklerinin Yunan vatandaşlığından çıkarılması, yurt dışında eğitim görmüş yüksek okul mezunu Türk gençlerinin diploma denkliklerinin tanınmaması, polis karakollarına götürülen Türklerin işkence ile öldürülmesi gibi çeşitlilik arz etmişti. Ayrıca 1985'ten itibaren iş bulma vaadi ile Türk nüfus ve ikametlerinin bölge dışına alınması gibi yeni asimilasyon taktikleri de denenmişti.




 Türkiye- Yunanistan ilişkilerini geren diğer sorunlar ise; Yunanistan'ın karasularını 6 mile çıkarma girişimleri, Ege Denizi adaları ve Kıbrıs'ta silahlanma, hava sahası ve kıt'a sahanlığı anlaşmazlıkları, Fır Hattı (hava kontrol sahası) sorunu, komuta ve kontrol alanları sorunlarıdır. Bunların yanı sıra  İstanbul Fener-Rum Patrikhanesi'nin ''ekümeniklik'' tartışmaları ise ayrı ve sesiz bir biçimde beklemektedir.


 Ege Denizi'nde egemenliğini artırmak isteyen Yunanistan tarafı bu konularda sürekli bir huzursuzluk ortamı meydana getirmektedir.  Türkiye karasuları sorununda kesin kararını bildirmiştir. Yunanistan'ın karasularını genişletme girişimleri savaş sebebi olarak görülmüştür. Ayrıca AB üyeliği konusunda Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte hareket etme zorunluluğu, ekonomik ilişkilerin artırılması,kültürel yakınlık ve tarihsel birliktelik dostluk adımları için birer sebeptir. 
Fır Hattı

  Türk-Yunan ilişkilerinde ortaya çıkan olumlu ve olumsuz gelişmeler iki ülke arasındaki ekonomik faaliyetleri de etkilemektedir. 2002'de iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 511 milyon dolardı. Türkiye'nin bir önceki yıla göre Yunanistan ile ihracatı % 7.5 artarak 476 milyon dolara yükselirken, ithalatı ise % 38 düşüşle 266 milyon dolar olmuştu.

   Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan bahsi geçen sorunlar 20. yüzyıl boyunca çok can yaktı. Bu sorunları üçüncü taraflar olmadan Türkiye ve Yunanistan dostluk bağlamında kültürel bağları ve tarihsel yakınlıkları çeşitliliğinde barış içerisinde çözebilir.

 Ali ÇİMEN                                                 



Kaynaklar:

Türk-Yunan Sorunları, Gnelkurmay Bşk Harp Akademileri Komt. yay., 2004.

Meşküre Yılmaz Börklü, ''Batı Trakya Türkleri''
https://www.akademikkaynak.com/wp-content/uploads/2019/01/T%C3%BCrkiyenin-Bat%C4%B1-Trakya-Politikas%C4%B1-1.pdf


































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hicrî Takvim Miladi Takvime Nasıl Çevrilir?

Örnek: Hicrî 1431 yılını Miladi Takvime Çevirme Aşamaları: I. Aşama : 1441 Hicrî yıl 33 sayısına bölünür. Çünkü 1 Hicri yıl yaklaşık 354 gündür. Hicrî takvim kamerî, yani aya dayalı düzenlenir. Güneşe dayalı düzenlenen Miladi Takvimde ise 1 miladi yıl yaklaşık 365 gündür. İki takvim arasında bir yıllık sürede 11 günlük fark görülür. Bu fark toplamda her 33 yılda 1 yıl olmuş olur. 1431/ 33 = 43,36...→ yaklaşık 43. Böylece 33 yılda 1 yıllık farktan 1431 yılda kaç yıl fark olduğu ortaya çıkar. II. Aşama :  Yukarıda çıkan sonuç, Hicri yıldan çıkarılır. 1431-43= 1388 Böylece Hicri Takvimin Miladi takvim ile arasındaki fark düzeltilmiş oldu. III. Aşama : Yukarıda çıkan sonuç yıl farkı alınmış hicri tarihtir. Son olarak bu sonuca iki takvim arasında 622 yıl farkı eklenir. Hicrî Takvim başlangıcı, İslam Dini Peygamberi Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye Hicreti olayıdır. Bu olay Miladi 622'de olmuştur. 622 rakamı   iki takvim arasındaki yıl farkı

Tevaif-i Mülük Devletler Ne Demektir?

   Abbasi Devleti'nin (750-1258) merkezi otoritesinin zayıflaması ve Abbasiler'e bağlı yöneticilerin (Emir'ül Umeralar) kendi bölgelerinde bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile ortaya çıkan feodal devletlere Tevaif-i Mülük Devletler denir. Tevaif'ül Mülük Devletler, Abbasiler'in çözülmesine ve parçalanmasına zemin hazırlamıştır.  Ayrıca BKZ. → Emir'ül Umera Nedir? ↴ http://www.sessiztarih.net/2014/08/emirul-umera-nedir.html Tevaif-i Mülük Devletler    şunlardır: * Mısır 'da; - Tolunoğulları (Mısır'da kurulan ilk Türk- İslam Devleti) - İhşitler (Akşitler) (Mısır'da kurulan 2. Türk-İslam Devleti) Ayrıca BKZ. → Hicaz'a egemen olan ilk Türk devleti ↴ http://www.sessiztarih.net/2014/05/hicaza-egemen-olan-ilk-turk-devleti.html - Fatimiler (Şii Arap Devleti) * İran 'da; - Tahiriler - Saffariler - Büveyhoğulları * Horasan 'da; - Samanoğulları * Kuzey Afrika 'da; - Ağlebiler - İd

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay