Ana içeriğe atla

İstiklâl Savaşı'nda Seyyar Jandarma Müfrezeleri

    Kurtuluş Savaşı döneminde, ülke içinde güvenliği sağlayabilmek amacıyla TBMM tarafından 26 Mayıs 1920'de kurulan jandarma birliklerine ''Seyyar Jandarma Müfrezeleri'' denir.

    Savaş yıllarında, iç asayişin sağlanması TBMM için önemli bir sorundu. Osmanlı döneminden kalan jandarma birliklerini ise İtilaf Devletleri ya kaldırmak istiyor; ya da kendine bağlı hale getirmeye çalışıyordu. TBMM Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olarak Umum Jandarma  Kumandanlığını kurunca; böylece aynı anda hem İstanbul Hükümetinin emrinde hem de Ankara Hükümeti'nin emrinde iki jandarma komutanlığı oluşmuş oluyordu. TBMM İcra Vekilleri Heyeti,  26 Mayıs 1920'de, Milli Müdafaa Vekâleti'ne bağlı olarak süvari ve piyadelerden oluşan Seyyar Jandarma Birliklerini kurdu. 12 Aralık 1920'de Umum Jandarma Kumandanlığı ile Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti birleştirildi. Böylece Dahiliye Vekaleti'ne bağlı bir İnzibat Umum Müdürlüğü kuruldu.

   TBMM Hükümeti, İstanbul Hükümeti'nin jandarma ile ilgili verdiği bütün emirleri geçersiz saydığını kabul etti. Miili Mücadeleyi halka indirebilmek ve halk desteğini sağlayabilmek için öncelikle halkın can, mal, namus güvenliğini sağlayabilecek tedbirler oluşturulmalıydı. Bu yüzden jandarma birliklerinin oluşturulup sayısının artırılması önemliydi. Seyyar Jandarma Müfrezeleri teşkili hakkındaki kanun lahiyası ise şöyleydi:

''1- Müdafaa-i memleketin temini ve asayiş-i umumiyenin layıkıyla tesisi için Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ne merbut olmak üzere seyyar jandarma müfrezeleri teşkil edilecektir. 

2- Süvari ve piyadeden mürekkep olacak bu müfrezelerin iaşe, elbise, teçhizat ve teslihi hükümet tarafından temin edilecek. Süvariler hayvanlarını kendileri tedarik etmeye mecburdur. Maaşları ber-vech-i ati olacaktır: 

a- Piyade efradına şehri sekiz yüz kuruş, 

b- Süvari efradına şehriye bin kuruş verilecektir. 

c- Şehriye alacakları maaştan gayrı eşkıya takibindeki hizmet-i fevkaladesi görülenlere hizmetinin derecesine göre ayrıca nakdi mükâfat dahi verilecektir. 

3- Seyyar jandarma efradı emsali silâh altında bulunmayan mükellefiyet erbabından bir sene müddetle gönüllü sureti ile tedarik olunur. Bir seneden evvel vazifeyi terk edemezler, yeni sene için tecdit edilmek hakkına haiz olacaklardır. 

4- Süvari efradı hayvanlarını kendileri tedarik edeceklerinden müsademe veya askeri harekât esnasında telef veya sakat olur ise taraf-ı miriden muadili bir hayvan veyahut iaşe ita kılınacaktır. 

5- İşbu efrat ve eytam olbabdaki kanundan istifade edecektir. 

6- Bir senelik hizmetleri askerlik mükellefiyetinden iki sene olarak hesaplanacaktır. 

7- Onbaşılara efrat maaşından fazla olarak yüz, çavuşlara iki yüz, baş çavuşlara üç yüz kuruş verilecektir. 

8- Müfreze zabitanı jandarma zabitanı gibi tahsisat alacaktır. Merkezlerinden uzaklarda seyyar bulundukları müddetçe iaşelerine medar olmak üzere ayrıca kırk kuruş yevmiye verilecektir. 

9- Tarih-i neşrinden itibaren muteber olan iş bu kanunun icrasına Müdafaai Milliye ve Maliye vekâletleri memurdur.''

   21 Ağustos 1920'de Umum Jandarma Komutanlığı'na bağlı olarak; İstanbul, İzmir, Ankara, Konya, Sivas, Trabzon, Adana, Bitlis'te sekiz bölge müfettişliği oluşturuldu. Bu tarih itibariyle jandarmanın toplam kadro sayısı 23.770'e ulaşmıştı.

   Seyyar Jandarma Müfrezeleri'nin, Kuvay-i Milliyecilerin düzenli orduya geçişinde ve Kuvay-ı Milliyecilerin başına komutan olarak atanarak idarelerinde, Anadolu'da iç asayişin sağlanmasında, eşkiyalık olaylarının önlenmesinde, cephe gerisinin güvenliğinin sağlanmasında, TBMM'ye karşı çıkarılan isyanların bastırılmasında  önemli katkıları oldu. 10 Şubat 1921 tarihinde ise bu müfrezeler kaldırıldı. TBMM, jandarma ile ilgili çeşitli düzenlemeler yaparak; savaş sonrası jandarma yapısını açtığı okullar ve çıkardığı yasalar ile oluşturdu.

Derleyen: Ali ÇİMEN


KAYNAKÇA:

İsmal Efe, ''30 Ekim 1918’den Ocak 1921’e Teşkilat, Tensîkât ve İcraatlarıyla Türk Jandarması'', Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt XII, Sayı 1, s. 583-602.

Yukarıda adı geçene makaleye genel ağ üzerinden ulaşmak için BKZ.
http://static.dergipark.org.tr/article-download/6f8b/d86f/7001/imp-JA34YA83ZD-0.pdf?





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl