İstanbul'un resmi işgalini Mustafa Kemal'e telgraf yoluyla bildiren kişi MANASTIRLI HAMDİ BEY'dir.
Telgrafçı Manastırlı Hamdi Bey, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal edilmesi üzerine zor şartlar altında sürekli bir biçimde telgraf yoluyla işgal ile ilgili gelişmeleri Anadolu'ya bildirmiştir. Mızıka Karakolu'na İngilizlerin yaptığı baskın ile 6 Türk askerinin şehit edilmesini Ankara'ya bildiren Hamdi Bey, telgrafhanenin basılması da dahil olmak üzere her bilgiyi gizli ve zor bir biçimde Ankara'ya saatlerce telgrafla bildirdi.
Soyadı Kanunu ile birlikte kendisine işgal gününü anımsatan ''Martonaltı'' soyadı Atatürk tarafından verilmiştir.
Atatürk, Nutuk'ta bu konu hakkında şu bilgileri vermektedir:
''Baylar, İstanbul'dan Onuncu Tümen Komutanı'ndan Ankara'da Yirminci Kolordu Komutanlığı'na, 9 Mart 1920 gün ve 465 sayılı ve şifre ile kapatılmış bir yazı, 14 Mart 1920 günü geldi. Açılmışı şu idi:
Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
İngilizlerin Türk Ocağı'na el koymaları üzerine, Milli Talim ve Terbiye (Ulusal Eğitim ve Öğretim) binasına taşınan ocağın bu yeni taşındığı yere de dün öğleyin gene İngilizlerce el konulmuştur efendim. 9 Mart 1920 (Hâdi).
Baylar, 1920 yılı Mart'ının 16'ıncı günü öğleden önce saat onda, makine başında şöyle bir tel verildi:
Ankara'da Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
Bu sabah Şehzadebaşı'ndaki Mızıka Karakolu'nu İngilizler basıp, oradaki askerlerle İngilizler çarpışarak, sonunda, şimdi İstanbul'u işgal altına alıyorlar.Bilgilerinize sunulur.
Manastırlı
Hamdi
Ben bu telin altına kurşun kalemiyle ''Tez elden Kolordulara benim imzamla M. Kemal'' işaretini koyduktan sonra, bu teli verenden açıklayıcı bilgi almaya başladım. Manastırlı Hamdi bey durmadan bilgi vermeyi şöylece sürdürdü.
Bizim en güvendiğimiz bir arkadaşımız var ki, yalnız o değil herkes, yani gelenler söylüyorlar. Şimdi de Harbiye'ye girdiklerini haber aldık. Dahası Beyoğlu telgrafhanesinin önünde İngiliz erleri olduğunu öğrendik; fakat telgrafhaneye el koyup koymayacakları belli değildir.
Bu sırada baylar, Harbiye telgrafhanesinden görevli Ali, bilgi vermeye başladı:
Sabahleyin İngilizler basarak, altı kişi şehit oldu; on beşe yakın da yaralı var. Şimdi İngiliz erleri dolaşıyorlar. Şimdi, işte İngiliz erleri Harbiye Nazırlığı'na giriyorlar. İşte içeri giriyorlar. Nizamiye kapısına. Teli kes!İngilizler buradadır.
Yeniden Manastırlı Hamdi Efendi bizi buldu:
Paşa Hazretleri,
Harbiye telgrafhanesine de İngiliz erleri girip teli kestiği gibi, bir yandan da Tophane'ye giriyorlar. Bir yandan da zırhlılardan erler çıkarılıyor. Durum ağırlaşıyor efendim. Sabahki çarpışmada 6 şehit, 15 yaralımız vardır. Paşa Hazretleri yüksek buyruklarınızı bekliyorum.16 Mart 1920.
Hamdi
Hamdi Efendi teli şöyle sürdürdü:
Sabahleyin bizim erler uykuda iken, İngiliz deniz erleri karakola gelip giriyorlar. Erlerimiz uykudan şaşkın kalkınca çarpışmaya başlanıyor. Sonunda bizden altı kişi şehit oluyor, 15 kişi yaralanıyor. Bunun üzerine, önceden kötülüğü tasarlamışlar ki, hemen zırhlılarını rıhtıma yanaştırıp Beyoğlu bölgesine ve Tophane'ye asker çıkardılar. Bir yandan da Harbiye Nazırlığı'na girmişler. Dahası, şimdi ne Tophane ve ne de Harbiye telgrafhanesi bulunamıyor. Şimdi de haber almış olduğuma göre, Derince'ye dek yayılıyorlarmış efendim.
İşte Beyoğlu telgrafhanesi de yok. Orasına da el koydular sanırım. Tanrı korusun. Buraya da gelmesinler. İşte Beyoğlu telgraf görevlileri, müdürleri geldiler. Kovmuşlar.
Bir saate dek buraya da el konulacaktır. Şimdi haber aldım efendim.
Rahmetli Hayati Bey, ilk haberi veren tel yazısı üzerine benim yaptığım işarete uyun olarak verilen bilgileri özetlemiş, Rumeli ve Anadolu'daki bütün komutanların adreslerine çektiriyordu. Bir an önce İstanbul üzerinden Edirne'ye çektirilmesini söylemiştim.(belge 255).
Hamdi Efendi:
Yüksek buyruklarınız yerine getiriliyor. Edirne'ye yazıyorum, bütün merkezleri hazır ettirdik.
diye bildirdi.
Mebuslar için bir haber aldınız mı? Mebuslar Meclisi Telgrafhanesi ile haberleşme oluyor mu?
diye sordum. Hamdi Efendi:
Evet oluyor. On dördüncü kolordu komutanı hazır. Paşa istiyor, verelim mi?
Baylar, bundan sonra artık Hamdi Efendi'nin sözünü işitemedik. İstanbul telgraf merkesine de girilmiş olduğu kanısına vardık.
Bu yurtsever ve yiğit Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul'dan geçen bu acı olayları öğrenmek için kim bilir ne zamana dek bekleyip duracaktık? İstanbul'da bulunan nazır, mebus, komutan ve örgütümüz adamları içinden bir kişinin çıkıp da zamanında bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek, hepsini şaşkınlık ve korku kaplamıştı. Bir ucu Ankara'da bulunan telin İstanbul'da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş oldukları yargısına varmak, bilmem ki doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi sonradan Ankara'ya gelerek karargâhımız telgraf memurluğunu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü burada açıkça söylemeyi ulus ve yurt ödevlerimden sayarım...''
Derleyen: Ali ÇİMEN
Kaynakça:
→Gazi M. KEMAL ATATÜRK, SÖYLEV,CİLT: I-II, Baskı: Kurtiş matbaacılık, Eylül 2002, s.206-209. (Basım için dilini sadeleştiren, Ord. prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu)
Yorumlar
Yorum Gönder