Ana içeriğe atla

Osmanlıda Egemenlik Anlayışı ve Yönetimde Değişim Süreci

Kuruluş Döneminden yıkılışına kadar Osmanlı Devletinde, yönetim anlayışında köklü değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikleri dönem dönem şu şekilde özetleyebiliriz:



* Osman Bey Dönemi (1299-1324): Egemenlik anlayışı; ''Devlet hanedanın ortak malıdır.''

İslamiyet öncesi ve sonrası Türk tarihindeki bütün Türk devletleri, bu egemenlik anlayışına sahipti. Fakat bu anlayış, hükümdar ailelerinin taht kavgalarına yol açmış ve Türk devletleri kısa sürede parçalanmış sonra da yıkılmışlardı.

* I. Murat Dönemi(1362-1389): Egemenlik anlayışı; ''Devleti yönetme hakkı padişah ve oğullarına aittir. Devlet, padişah ve oğullarının ortak malıdır.''

Bu sistemde taht kavgalarının genişlemesi kısmen önlenmeye çalışılsa da padişahın erkek çocukları arasındaki taht kavgaları devam etmiştir. Bu duruma Osmanlı Tarihindeki en güzel örnek, 1402 Ankara Savaşı sonrası Timur'a esir düşen Yıldırım Bayezit'in oğullarının yaptığı taht kavgasıdır. Bu kavga 11 yıl boyunca sürmüş ve ülkede bu süreçte ''Fetret Devri'' yaşanmıştı. I. Murat döneminde yapılan bu değişiklik; Türk Tarihindeki İLK Merkeziyetçilik Çalışmasıdır.

* Fatih (II. Mehmet) Dönemi (1451-1481): Kardeş Katli Yasası: Kime (Çocuklarım ya da torunlarımdan) saltanat nasip olursa nizam-ı alem ve devletin bekası (devletin düzeni) için kardeşlerini öldürmesi uygundur.

Türk Tarihinde İLK kez tam merkeziyetçi ve tam mutlakiyetçi devlet otoritesi kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin diğer Türk devletlerine göre uzun ömürlü olmasının bir nedeni de bu durum gösterilebilir. Kardeş Katli yasası, yine de taht kavgalarını engelleyememiştir. Buna en güzel örnek Fatih'in çocukları II. Bayezit ve Cem Sultan arasında yaşanan taht kavgasıdır. Öyle ki bu taht kavgası yüzünden II. Bayezit dönemi, Osmanlı tarihinde Yükselme Dönemi içinde bir Duraklama Dönemi olarak kabul edilmişti.



* Yavuz (I. Selim) Dönemi (1512-1520): 1517 Mısır'ın fethi ile halifeliğin Osmanlılara geçmesi 

1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti, Memlük Türk Devleti'ni yıkmış; böylece Memlüklerin koruması altındaki Abbasi Halifesi Osmanlılara sığınarak halifelik yetkilerini Yavuz Sultan Selim' e devretmişti. Bundan sonra Osmanlı padişahları halife (dini, siyasi, askeri yetkileri olan devlet başkanı, Müslümanların lideri) sanını kullanmışlardı. Böylece Osmanlı Devleti tam teokratik (din kuralları ile yönetilen) devlet özelliği kazanmıştı. 

Kanuni (I. Süleyman) Dönemi (1520-1566): Şeyhülislamın Divan-ı Hümayun'un daimi (kalıcı) üyesi yapılması:

Divan'da alınan devlet kararları, şeyhülislamın ''dine uygundur/değildir'' fetvasına göre alınmış veya o kararlar iptal edilmiştir. Böylece Osmanlı devlet yönetiminde teokratik devlet özelliği tamamlanmıştı.

* I. Ahmet Dönemi (1603-1617): Ekber ve Erşed Sistemi: bu sisteme göre, devleti yönetme hakkı Osmanlı hanedanının yaşça en büyük (ekber) ve en akıllı (erşed) kişisine aittir.

Bu sistem taht kavgalarını sona erdirmiştir. Fakat şehzadelerin sancağa çıkma usulü kaldırılmış, Kafes usulü getirilerek şehzadelerin sarayda gözetim ve kontrol altında büyümesi süreci başlamıştır. Böylece devlet tecrübesine sahip olamayan padişahlar yetişmiştir. Deneyimsiz padişahlar dönemi başlamıştır. Sarayda öldürülme korkusu ile yaşayan şehzadelerin psikolojileri bozulmuştur. Osmanlı Devleti'nin zayıflaması ve duraklamasına bir neden olarak Ekberiyet sistemi de gösterilebilir.

* Abdülmecit Dönemi (1839- 1861): Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839): Bu ferman ile İLK KEZ padişah kendi gücünün üstünde KANUN GÜCÜnün olduğunu kabul etmiş, yasalara uyacağına ant içmiştir. Böylece Osmanlı'da anayasal sürece girilmiştir.

Tanzimat Fermanı, Avrupalılaşma çabalarının bir ürünüdür. Osmanlı'nın egemenlik anlayışına Avrupa'nın etkisi (özellikle 1789 Fransız İhtilali'nin etkisi) ilk kez Tanzimat Fermanı ile olmuştur.

* II. Abdülhamit Dönemi (1876-1909): I. Meşrutiyet'in (1876) ve II. Meşrutiyet'in (1908) İlanı: 

I. Meşrutiyet'in ilanı ile birlikte sadece Osmanlı'da değil Türk Tarihinde İLK KEZ REJİM (yönetim biçimi) değişmiştir. Hatta İLK KEZ KANUN-İ ESASİ adıyla anayasa kabul edilerek ilk kez halkın da temsil edildiği bir meclis (Meclis-i Mebusan) açılmıştı. Fakat I. Meşruti yönetimin önemli bir özelliği de son söz hakkının padişaha ait olmasıdır. Bu nedenle Meclis-i Mebusan bir danışma meclisi statüsünde kalmıştır. Bu durum II. Meşrutiyet ile son bulacaktır. Padişahın yetkileri sınırlandırılacak, son söz hakkı Meclis-i Mebusan'a verilecektir. Böylece Meşruti yönetim net bir biçimde gerçekleştirilecek. XX. yüzyıl başlarında Osmanlı'da Monarşi düzeninin yerini Meşruti düzen alacaktır.

Meclis-i Mebusan




Hazırlayan: Ali ÇİMEN












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl