Ana içeriğe atla

Türk Tarih Kurumu Nedir?

Türk Tarih Kurumu

Türk Milleti'nin ulus bilincini sahiplenmesi amacı çerçevesinde; Türk Tarihi'ni aydınlatmak ve buna sahip çıkmak amacıyla bizzat M. Kemal'in yönlendirmesiyle, 15 Nisan 1931'de ''Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'' kuruldu. Dernek, sonradan Türk Tarih Kurumu adı altında bilimsel alanda büyük bir ün kazandı.

TTK


Türk tarihi, tarihin akışını hemen her dönemde etkilemişti. Böyle büyük bir tarihin anlayışı, Osmanlı zamanında henüz doğmamıştı. Osmanlı devrindeki tarih kitapları genelde İslam Tarihi anlatıyor; İslamiyet öncesi Türk tarihinden ise bahsetmiyordu. Kısacası bu dönemde tarih anlayışı ümmetçi bir anlayıştı. Ulusçuluk bilinmiyordu. İşte Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş felsefesi gereği Türk tarihini incelemek için bir kurul oluşturdu. Türk Ocakları 28 Nisan 1930'da 6. kurultayını yapmaktaydı. Atatürk'ün katıldığı bu kurultayda, onun isteği ile Afet İnan, tam 40 imzadan oluşan bir istek sundu: ''Türk tarih ve medeniyetini ilmî surette tedkik etmek için hususi ve daimî bir heyetin teşkiline karar verilmesini ve bu heyetin azasını seçmek salahiyetinin Merkez Heyeti'ne bırakılmasını teklif ederiz.''

Verilen tekliften sonra kurultayda Türk Ocakları Kanunu'na eklenen madde ile 16 üyelik bir tarih tetkik cemiyeti oluşturuldu. Böylece Türk Tarih Kurumu'nun temelleri atılmış oldu. 29 Mart 1931'de ise Türk Ocakları'nın 7. kurultayında ocak, kapanma kararı aldı. Bundan sonra 12 Nisan 1931'de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adıyla Türk Ocaklarındaki ilkeler temel alınarak yeniden teşkilatlandırıldı. 1935'te adı ''Türk Tarihi Araştırma Kurumu'' olan cemiyet, son olarak Türk Tarih Kurumu adıyla kabul edildi. Kurumun başkanlığını ilk olarak Tevfik Bıyıklıoğlu üstlendi. 1932-1935 yılları arasında ise Prof. Dr. Yusuf Akçura başkanlık yaptı. 

 Türk Tarih Kurumu, lise tarih kitapları bastı. Atatürk'ün adını koyduğu ''Belleten'' adlı tarih dergisi çıkarıldı. Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın çeşitli kitaplarını, Piri Reis'in ünlü ''Kitab-ı Bahriye'' adlı kitabını bastı. Kurum, yaptığı bilimsel araştırmalar ve bastığı yayınların yanı sıra uluslararası Türk Tarihi Kongreleri düzenledi. 1943'ten 2010 yılına kadar 16 kongre düzenledi. Kongre çalışmaları da yaklaşık 48 ciltlik bir eser haline getirildi. Ayrıca yine Atatürk'ün isteği ile 22 Ağustos 1935'te ilk kazı çalışmasını, Alacahöyük Kazısı'nı başlattı. Türk kültürünün en eski uygarlıklardan birisi olduğu, dünya medeniyetine ne derecede katkı yaptığı, Türk yurdu ülkesi hakkındaki şüpheleri, milli tarihin geliştirilmesi çalışmalarında araştırmalar yaptı.



Atatürk'ün 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetnamesinde; İş Bankası'ndaki hisselerinin gelirlerinin yarısını bağışlaması, Türk Tarih Kurumu'na verdiği önemin en büyük kanıtlarından biriydi. Yaşamının son günlerine kadar kurumun çalışmalarına liderlik yapan, hatta son okuduğu kitabın kurumun çıkardığı tarih makaleleri yayımlayan ''Belleten'' dergisi olan Atatürk, tarihe verdiği büyük önemi şu sözlerle belirtti:

''Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.''
   






 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl