Atatürk'ün Kişilik Özellikleri Nelerdir?
Atatürk'ün Kişilik Özellikleri
1-Çok Cepheliliği:
Askerlik, yönetim, tarih, dil, felsefe, eğitim, sanat gibi bir çok alanda görüşlerini açıklamış ve uygulamıştı. Bilimselliği, kendine güveni, göreve bağlılığı, çabuk ve doğru karar verme gücü ile eşsiz bir önderdi. Binlerce kitap okuması bir yana başta Nutuk olmak üzere bir çok alanda kitap yazması da bir yanaydı. Geometrik şekillerin Osmanlıca'dan Türkçe'ye çevirisini yaptığı Geometri kitabı yazması, ''Vatandaş İçin Medeni Bilgiler'' kitabı oluşturması, hayatın her alanında bir çok yeteneği ve bir çok ilgi alanıyla çok cephesi olan bir lider olması Türkiye için bir şans idi.
2-Rehberliği:
En umutsuz günlerde ulusuna kurtuluş yolunu gösteren, ulusla birlikte her engeli aşarak Türkiye'yi kuran lider ve rehber bir şahsiyetti. İlkeleri, bıraktıkları, emanet olarak bıraktığı Cumhuriyet'i Türkiye'ye rehber olmuştu.
Bir sözünde şöyle demişti: ''Sizler, yani Türkiye'nin genç evlatları yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar.''
3-Birleştiriciliği:
işgal yıllarında Türk Milleti'ni aynı amaç etrafında topladı. Tam bağımsızlık... Birlik ve beraberliği gerçekleştirerek Kurtuluş Savaşı'nı kazandı. Anadolu'da başlayan Kuvay-i Milliye direnişini milli bilinç ile birleştirdi. Yararlı cemiyetleri (Müdafa-i Hukuk Dernekleri) Sivas Kongresi'nde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i hukuk Cemiyeti adı altında tek bir çatı altına getirdi.
''Ne mutlu Türküm diyene!'' sözü ile Türk milletini birleştirebilmişti. Bir başka sözünde ise şunları belirtti: ''Bir millet topyekûn kurtarılmaya karar verir de harekete geçerse onun özgürlüğünü ve bağımsızlığını elde etmesini engelleyecek bir güç dünyada yoktur.''
4-Sabırlılığı ve Kararlılığı:
Aceleci bir insan değildi. Sabırlı, disiplinli ve kararlı davranmayı ilke edinmişti. Ona göre sabır şuydu: ''Bir işi zamansız yapmak o işi bozmak, başarısızlığa uğratmak olur. Her şey sırasında ve zamanında yapılmalıdır.''
M. Kemal, Hatay sorunu karşısında ''... Büyük meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır.'' diyerek bu konudaki kararlılığını ortaya koymuştu.
5-Açık Sözlülüğü:
Atatürk, düşüncelerini, yeri ve sırası geldikçe açıkça söylemekten çekinmeyen biriydi. Yapmayı düşündüğü yenilikleri yurt gezilerine çıkarak halkına anlatmış, ve daima doğruyu söylemişti.
Düşüncelerini gerekli platformlarda açıkça ifade eden M. Kemal, gençlik yıllarında İttihat ve Terakki Derneği'nin gizli kongrelerine katıldığında bile demokrasi ve Cumhuriyet fikirlerini söylemekten çekinmemişti. Hatta tepki bile görmüştü. Ordunun ve siyasetin birbirinden ayrılması gerektiğini bu kongrede belirtmişti.
6-Devrimciliği:
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra en büyük hedefi; Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmaktı. Atatürk, devrimci kişiliğiyle bu yolda bir çok ilerleme kaydetti. Siyasi, sosyal, ekonomik, hukuksal alanlarda ülkeyi çağdaşlaştırmaya çalıştı.
Bir sözünde şunu belirtmişti: '' Artık duramayız. Sürekli ileri gideceğiz. Geriye ise hiç gidemeyiz. Millet açıkça bilmelidir: uygarlık öyle güçlü bir ateştir ki ona uzak kalanları yakar ve yok eder.''
7-Vatanseverliği ve Millet Sevgisi:
Atatürk:
''Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz
senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk Milleti'ni ebedi hayatta yaşatmak
için feyizli kalacaksın.'' diyerek yurt (vatan) ve ulus (millet)
sevgisini ortaya koymuştu. O, vatan savunmasını her şeyden önemli
görürdü. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'nı kazanmasında onun vatan sevgisi
ve Türk Ulusuna karşı duyduğu sonsuz güven etkili oldu. ''Türklerin
vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri, düşmanların melun ihtiraslarına
karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir.'' sözleri de bunun
bir örneğiydi.
İngiltere
Kralı Edward, İstanbul'a gelmiş ve Dolmabahçe Sarayı'na denizden bir
motorla yaklaşmaktaydı. Deniz dalgalıydı. Kralın bindiği motor dalgalar
yüzünden inip çıkmaktaydı. Rıhtıma çıkmak isteyen kral, elini yere
değdirmiş ve eli tozlanmıştı. Atatürk de o sırada kıyıdaydı. Kral elini
silmeye kalktı. Atatürk: ''Vatanımın toprağı temizdir; elimi ve elimizi
kirletmez!..'' dedi. Kralın elinden tutarak onu kıyıya çıkardı. Vatan
toprağına olan sadakati ve ince zekası bir kez daha kendini belli etti.
Vatanı
için her türlü zorluğa katlanan bir liderdi. Hayatının en zor
günlerinde, hastalıkla boğuştuğu son yıllarında vatanını ihmal etmeyen
Atatürk, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması için yoğun bir çaba sarf
etmekteydi. Bu çabası sonuç verdi. 1939'da Hatay anavatana katıldı.
Fakat Atatürk bunu göremeden gözlerini hayata yumdu.
Atatürk,
yaptığı her şeyi Türk Milleti'ne dayanarak, güvenerek, bu milletin
ruhuna inanarak yaptı. O, Türk milletine aşıktı. Saygı ve sevgiyle
yürekten bağlıydı. Bunun için en gelişmiş milletlerin seviyesine
ulaşmayı, bu seviyenin üzerine çıkmayı amaç edindi. Türk gençliğine
emanet olarak Türkiye Cumhuriyeti'ni bıraktı.
8-İdealistliği:
Atatürk'ün
idealist yapısı, okul yıllarında şekillenmeye başlamıştı. İdealist
yapısındaki belirgin özelliklerinden biri de hedefleri doğrultusunda
zamana ve şartlara uygun bir zeminde, mantıklı ve gerçekçi bir uygulama
meydana getirmekti. Onun
yurt ve ulus sevgisi, idealistliğinin oluşmasındaki temel etkenlerden
biriydi. İdealleri Türk Ulusu'nun ihtiyaçlarından doğmuştu. Kurtuluş
Savaşı'nda ve Cumhuriyet döneminde bu ideallerini gerçekleştirmeye
başlamıştı. İdealleri ileriki kuşaklar için bir hedefe ve yol gösterici
bir özelliğe bürünmüştü.
İlk ideali vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığını sağlamaktı. Atatürk; ''Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali lazım-ı hayatiye telakki etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet bağımsız olmadan yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkinden yüksek bir davranışa hak kazanamaz.'' sözüyle bağımsızlık idealini ortaya koydu.
Atatürk'ün diğer büyük ideallerinden biri de Türk Ulusu'nu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktı. Bu idealini, ''Memleket mutlaka çağdaş, medeni, yepyeni olacaktır. Bizim için bu, hayat davasıdır.'' diyerek belirtmişti. Bir diğer ideali, uluslar arasında kardeşliği oluşturmaktı. Ona göre dünyada kin ve nefret dışlanmalı; yalnızca sevgi ve kardeşlik duyguları gelişmeliydi. ''Yurtta sulh (barış), cihanda sulh.'' sözüyle dünya barışına katkıda bulunmuştu.
Mustafa Kemal'in, ideallerini gerçekleştirirken sağlam, etkili kararlar alması ve hiçbir zaman anlamsız maceralara sürüklenecek hayaller peşinde koşmaması idealistliğinde bir başka önemli noktaydı. Ona göre idealde birlik; insanları birbirine yakınlaştırır, ortak kader birliğinin derin duygularını uyandırırdı. Büyük ideallere sahip olan devletler devamlı surette güçlüydüler. Bunu bilen Atatürk fikirlerini ilkeler olarak ortaya koymuştu. Fikirlerini ilkeler etrafında idealleştirmişti.
9.İleri Görüşlülüğü:
Atatürk’ün en belirgin özelliklerinden biridir. Atatürk, olaylar arasında neden- sonuç ilişkilerini değerlendirir, olayların gidişinden sonucun ne olacağını saptardı. Bu sayede ileride ortaya çıkabilecek olay ve durumları sezer; ona göre hareket ederdi. ‘’Yolunda yürüyen bir yolcunun, ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi lazımdır’.’ sözüyle geleceğe bakış açısını ortaya koymuştu.
Atatürk’ün
ileri görüşlü bir kişilik olduğuna dair örnekler çoktur. Çanakkale
Savaşları sırasında; İtilaf Devletleri’nin Gelibolu Yarımadası’nda
nereden çıkarma yapacağını önceden kestirmesi bilinen bir gerçektir.
Ancak üst komutanlığın bu fikri dikkate almaması asker kaybının fazla
olmasına neden olmuştu.
Avrupa’daki siyasi gelişmeleri değerlendirerek II. Dünya Savaşı çıkacağını tahmin etmesi de bu duruma örnektir. 1932’de Amerikalı General Mac Arthur ile görüşme yapan Atatürk, Versay Anlaşması’nın II. Dünya Savaşı’nın tohumlarını attığını, Almanya’nın bütün Avrupa’yı ele geçirecek bir orduyu kısa zamanda kurabileceğini, savaşın 1940-1945 yılları arasında başlayacağını, böyle bir savaşta ABD’nin tarafsız kalamayacağını, savaşın başlıca galiplerinden birinin Sovyet Rusya olacağını, belirtmişti.
Atatürk’ün Sovyetler Birliği içinde yaşayan Türkler için yaptığı tespit de dikkate değerdi:
‘’Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı, Avusturya- Macaristan İmparatorlukları gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak…Dil bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.’’
1933’de yaptığı bir konuşmada ise sömürgeci devletlerin esaretinde yaşayan İslam toplumları için şu tahmin ve değerlendirmelerde bulundu:
‘’Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetlerine kavuşacak daha pek çok kardeş milletler vardır. Bu milletler bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen her şeyi yenecekler ve güzel geleceğe kavuşacaklardır. Sömürgecilik, yeryüzünde yok olacak ve yerlerine, milletler arasında hiçbir renk, din, ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı geçecektir.
Avrupa’daki siyasi gelişmeleri değerlendirerek II. Dünya Savaşı çıkacağını tahmin etmesi de bu duruma örnektir. 1932’de Amerikalı General Mac Arthur ile görüşme yapan Atatürk, Versay Anlaşması’nın II. Dünya Savaşı’nın tohumlarını attığını, Almanya’nın bütün Avrupa’yı ele geçirecek bir orduyu kısa zamanda kurabileceğini, savaşın 1940-1945 yılları arasında başlayacağını, böyle bir savaşta ABD’nin tarafsız kalamayacağını, savaşın başlıca galiplerinden birinin Sovyet Rusya olacağını, belirtmişti.
Atatürk’ün Sovyetler Birliği içinde yaşayan Türkler için yaptığı tespit de dikkate değerdi:
‘’Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı, Avusturya- Macaristan İmparatorlukları gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak…Dil bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.’’
1933’de yaptığı bir konuşmada ise sömürgeci devletlerin esaretinde yaşayan İslam toplumları için şu tahmin ve değerlendirmelerde bulundu:
‘’Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetlerine kavuşacak daha pek çok kardeş milletler vardır. Bu milletler bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen her şeyi yenecekler ve güzel geleceğe kavuşacaklardır. Sömürgecilik, yeryüzünde yok olacak ve yerlerine, milletler arasında hiçbir renk, din, ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı geçecektir.
10. Yaratıcılığı ve Cesareti:
Mustafa Kemal Atatürk, büyük eserler ortaya koyabilme yeteneğine, dehasına sahip bir liderdi. Var olan, köhne, çürümüş düzeni yıkması ve kimsenin cesaret edemeyeceği devrimler yapması dehasının kanıtlarıydı.
Atatürk’ün
yaratıcı zihniyeti; Çanakkale ve Sakarya Savaşları’ndaki savaş
taktikleri ile belirginleşmişti. Devlet adamlığı döneminde 600 yıllık
bir saltanatı kaldırıp Cumhuriyet idaresine geçişi sağlaması ve bunu
yaparken ki olgun cesareti, tarihin sayfalarında net bir biçimde ortaya
çıkmaktaydı. Lozan Görüşmelerine Ankara ile birlikte İstanbul’daki
padişahın hükümetinin de davet edilmesi, Saltanatın kaldırılması
fırsatını doğurmuştu. Yaptığı işlerde doğru zamanı ve şartları bekleyen
Atatürk, 600 yıllık saltanatı halifelikten ayırarak kaldırmıştı.
Atatürk,
halifeliğin kaldırıldığı gün, 3 Mart 1924’te, Tevhid-i Tedrisat Kanunu
ile okul medrese ikiliğine son vermiş, orduyu ve siyaseti birbirinden
ayırmıştı. Doğru zamanı ve şartları kullanarak yaratıcı zihniyetini
ortaya bir kez daha koymuştu. Anayasadan dini hükümleri çıkarması,
1937’de laikliği anayasaya koydurması ve yaptığı birçok devrim,
dehasının ve cesaretinin ürünleriydi. Devletler hayatına baktığımızda,
çok kısa bir süreye denk gelen bir dönemde, Türkiye’yi modern, laik,
sosyal bir hukuk devletine dönüştüren Atatürk; Türkiye’nin devrimci ve
yenilikçi yüzünü ortaya net bir biçimde çıkarmıştı.
11-Akılcılığı- Mantıklılığı- Gerçekçiliği
Atatürk'ün akıl ve mantık kuralları çerçevesinde hareket etmesi, onu başarılı bir komutan, büyük bir devlet adamı, üstün bir önder konumuna getirmişti. O, bu gerçeği şöyle dile getirmişti: ''Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmemiz en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilleridir.''
Mustafa Kemal, başarısının kaynağını her zaman akıl ve mantık olarak göstermişti. ''Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.'' diyerek bunu göstermişti.
Atatürk
bir sözünde; ''Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan
doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen içinde
yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler
tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız
sonuçlardır.'' demişti. Gerçekçi kişiliğini ortaya koymuştu.
İdeallerini gerçekçilik temellerine oturtan Atatürk; pratikte de bu yolda ilerlemişti. ''Büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağı şeyleri yapar görünen sahtekar insanlardan değiliz.'' sözü ile gerçeklerden ayrılmayan bir idealist olduğunu göstermişti. Körü körüne hareket eden, maceraperest bir havada olmamıştı.
12-Gurura Yer Vermemesi
13-Metotlu Çalışması
14-Ümitsizliğe Yer Vermemesi
16-Eğitimciliği ve Okuma Sevgisi
Not: Değerli öğrenciler, daha sayamadığımız birçok özelliği olan Atatürk'ün, söylediği sözlere soru çözerken dikkat etmelisiniz. Zira cevabı, sorunun içinde gizlidir. Atatürk'ün kişilik özelliklerini ezberlemek yerine bu yöntemi deneyiniz.
Yazar: Ali ÇİMEN
gerçelilik öelliği yok....bir de çok uzun eksik daha fazla varrrrr
YanıtlaSilBu ne ya
YanıtlaSilbeğendim
YanıtlaSilSAYIN ALİ HOCAM BİLGİLER İÇİN TEŞEKKÜRLER..
YanıtlaSilSİZDEN ATATÜRK'Ü ATATÜRK YAPAN OKUDUĞU KİTAPLARINDA LİSTESİNİ BEKLİYORUM.TABİKİ BİYOLOJİK(KALITSAL) VE ÇEVRESEL ETKİLERİN ETKİSİ İLE DE DAHİ OLUNUR AMA. BU ESSİZ BEYNİ HANGİ KİTAPLARLA EĞİTTİ.????