Ana içeriğe atla

Atatürk'ün İleri Görüşlülüğü Nedir?

Atatürk'ün İleri Görüşlülüğü


Atatürk’ün en belirgin özelliklerinden biridir. Atatürk, olaylar arasında neden- sonuç ilişkilerini değerlendirir, olayların gidişinden sonucun ne olacağını saptardı. Bu sayede ileride ortaya çıkabilecek olay ve durumları sezer; ona göre hareket ederdi. ‘’Yolunda yürüyen bir yolcunun, ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi lazımdır’.’ sözüyle geleceğe bakış açısını ortaya koymuştu.



Atatürk’ün ileri görüşlü bir kişilik olduğuna dair örnekler çoktur. Çanakkale Savaşları sırasında; İtilaf Devletleri’nin Gelibolu Yarımadası’nda nereden çıkarma yapacağını önceden kestirmesi bilinen bir gerçektir. Ancak üst komutanlığın bu fikri dikkate almaması asker kaybının fazla olmasına neden olmuştu.

Avrupa’daki siyasi gelişmeleri değerlendirerek II. Dünya Savaşı çıkacağını tahmin etmesi de bu duruma örnektir. 1932’de Amerikalı General Mac Arthur ile görüşme yapan Atatürk, Versay Anlaşması’nın II. Dünya Savaşı’nın tohumlarını attığını, Almanya’nın bütün Avrupa’yı ele geçirecek bir orduyu kısa zamanda kurabileceğini, savaşın 1940-1945 yılları arasında başlayacağını, böyle bir savaşta ABD’nin tarafsız kalamayacağını, savaşın başlıca galiplerinden birinin Sovyet Rusya olacağını, belirtmişti.

Atatürk’ün Sovyetler Birliği içinde yaşayan Türkler için yaptığı tespit de dikkate değerdi:

‘’Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı, Avusturya- Macaristan İmparatorlukları gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya, yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak…Dil bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.’’

1933’de yaptığı bir konuşmada ise sömürgeci devletlerin esaretinde yaşayan İslam toplumları için şu tahmin ve değerlendirmelerde bulundu:

‘’Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum.  Bağımsızlık ve hürriyetlerine kavuşacak daha pek çok kardeş milletler vardır. Bu milletler bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen her şeyi yenecekler ve güzel geleceğe kavuşacaklardır. Sömürgecilik, yeryüzünde yok olacak ve yerlerine, milletler arasında hiçbir renk, din, ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı geçecektir.

Hazırlayan: Ali ÇİMEN


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl