Ana içeriğe atla

Atatürk'ün Fransız Sefirine Verdiği Ders

Atatürk’ten Anılar 10: Atatürk’ün Fransız Sefirine Verdiği Ders

1933 yılının, Ekim ayının ilk haftasında Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşunun onuncu yılını kutlamaya hazırlanıyordu. Bu heyecan içerisinde Gazi Paşa, Çankaya’da akşama kadar çalıştı. Sonra arkadaşları ile Ankara Palas’a geldi. Bara geçtiler. Köşedeki masaya oturdular. Salonda birkaç milletvekili ve kordiplomatikten birkaç kişi vardı. Fransız büyükelçisi de bunlardan biriydi.

Atatürk’ün masasında ise dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ruşen Eşref (Ünaydın), Nuri Conker, Cevat Abbas, Salih Bozok ve Kılıç Ali vardı.

Fransız büyükelçisi M. Kemal’i selamlayarak masasına oturdu. Hoş sohbet devam ederken büyükelçi, M. Kemal’i Paris’e davet etti. Fakat yaptığı konuşma daveti M. Kemal’in yüzünü buruşturacak cinstendi:

-Devletim, ekselanslarını kendi memleketinde görmekten büyük şeref duyar. Müsaade buyurulursa, Fransız donanması, sizi İzmir’den veya işaret buyuracağınız herhangi bir limandan bütün direklerine Türk bayrakları çekerek almaktan gurur duyacaktır. Akdeniz’de Fransız donanması emrinizdedir. Marsilya’da karaya ayak bastığınız an, bütün Fransız ordularının başkomutanı olarak karşılanacaksınız. Fransız milleti geleneksel Türk dostluğuna ne ölçüde değer verdiğini kendi topraklarında ekselanslarına göstermek heyecanı içindedir.

Ruşen Eşref’in Fransızcası M. Kemal’den daha iyiydi. O, çeviriyi yaptıkça M. Kemal’in kaşları havaya kalkıyordu. M. Kemal:

-Sor bakalım, bu centilmen kendi hesabına mı, yoksa memleketi hesabına mı konuşuyor? Hükümeti ile bu konuda bir uyuşması var mı?

Büyükelçi çeviri sonrası heyecanla cevap verdi:

-Bu konuda hükümetimle hiçbir konuşma yapmadım. Ama devletimin ekselanslarına olan duygu ve hayranlığını yakından bildiğim için önerilerimi Fransa’nın önerileri olarak kabul buyurabilirler!..

Atatürk’ün masasındakiler bu daveti beğenmişlerdi. Çünkü bu, Fransa’nın hem Atatürk’e hem de Türk Milletine karşı duyduğu saygıyı belirliyordu. Böyle yakın ve sıcak havadan yararlanıp yeni politik ilişkiler kurulabilirdi. Fakat Atatürk’ün yüzünde bu öneriyi benimseyecek bir hava yoktu. Tersine, sinirlendiği zamanlar yaptığı gibi kaşlarını havaya kaldırıp indiriyor, dudaklarını hafifçe kemiriyordu. Nihayetinde elçiye karşılık verdi:

-Çok teşekkür ederim. Şimdilik böyle bir gezi düşünmüyorum!

Elçi de masadakiler de bu karşılığa şaştılar. Özellikle elçi, çok ileriye gittikten hükümetine karşı angaje olduktan sonra kesin biçimde reddedilmiş oluşuna bir diplomat olarak üzülmüştü. Atatürk, biraz da havayı yatıştırmak için; ‘’milletlerimizin şerefine!’’ diyerek kadeh kaldırdı. Sözü başka konulara getirdi. Elçi bir müddet sonra izin isteyerek nazikçe masadan ayrıldı. Sonra Gazi Paşa, masadakilere tarihi ders niteliğinde bir konuşma yaptı:
-Bunlar, hala bizi anlayamadılar. Bize doğulu devlet gözüyle bakıyorlar. Görmüyor musunuz, bir aşiret şeyhini imrendirecek tantana teklif ediyor, bana. Fransız donanması Türk bayrakları ile donanacakmış da, ben Fransa’ya Fransız başkomutanı olarak ayak basacakmışım da, yok Fransız milleti geleneksel dostluğu gösterecekmiş de… Bu efendi hangi batılı devlet başkanına bu öneride bulunabilir? Gülerler adamın yüzüne. Şaşarım akl-ı perişanına. Hala bizi tantana ile ele geçirebileceklerine inanıyorlar. Öğrenemediler bir türlü… Ama öğreneceklerdir!..



Kaynak:

İsmet Bozdağ, ‘’Atatürk’ün Sofrası’’, Truva yay. İstanbul, 2009, s.225-226-227-228-229. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl