Atatürk ve Çerkez Ethem (Atatürk'e Suikast İhbarı)
Atatürk’ten Anılar 11: Atatürk ve
Çerkez Ethem (Atatürk’e Suikast İhbarı)
1935
yılı Ağustos ayında sıcak bir yaz akşamıydı. Atatürk, kitaplığında İçişleri
Bakanı Şükrü Kaya ile özel bir görüşme yapıyordu. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü
de adadan özel bir motorla gelmiş ve konuşmaya katılmıştı. Yaver, o gece yemek
sofrasına çağrılması düşünülen milletvekillerinin hiçbirini davet etmemiş,
gelmek isteyenlere de Atatürk’ün bu akşam dinleneceğini söylemişti. Salonda
yalnız Nuri Conker, Salih Bozok ve Kılıç Ali vardı. Atatürk’ün bu, en yakın
arkadaşları önemli bir olay olduğunu hemen fark etmişler, fakat hiçbir haber
sızdıramamışlardı. Yaverler de bir şey bilmiyordu.
Atatürk,
saat 09. 30’a doğru Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü ile birlikte salona çıktı ve
yemek masasına oturdu. Dalgındı. Yanındakiler de neşesizdi. İlk kadehler küçük
konuşmalarla tüketildi. Bir ara Gazi Paşa, sofraya bakanların gerekli
servisleri yaptıktan sonra sofra çevresinden çekilmelerini istedi. Sonra Şükrü
Kaya’ya döndü: ‘’Anlat baştan, arkadaşlar da duysun.’’ dedi.
Şükrü
Kaya, İngiliz Sefiri (Elçi) Sir Persy Loren’in kendisi ile görüştüğünü,
Ürdün’de Atatürk’ü öldürmek için bir komplonun hazırlanmakta olduğunu açıkladı.
Konuşmasında şunları belirtmişti:
-Ben
kendisine, ‘’bunu bize bir not halinde verebilir misiniz?’’ dedim. Hemen bir
kâğıdın üzerine kendi el yazısıyla bana söylediklerini yazdı ve imzaladı.
Doktor (Tevfik Rüştü Aras), dün geziden dönmediği için ben kendisine vekâlet
ediyordum. Durumu hemen Başvekil Paşa’ya bildirdim. Milli Emniyet Başkanı’nı,
benim Emniyet Genel müdürümü çağırdık. Durumu değerlendirdik. Gerekli tedbirler
alınmıştır. Başvekil Paşa, beni Atatürk’ümüze durumu ayrıntıları ile anlatmak
için hemen yola çıkardı.
Atatürk,
düşüncesini sırtından atmış gibiydi, gülüyordu. Tevfik Rüştü’ye döndü:
-Doktor,
sen de düşündüklerini arkadaşlara özetleyiver…
Tevfik
Rüştü Aras, gözlüklerini düzelterek söze başladı:
-Ben
bunun, Çerkez Ethem meselesi olduğunu sanıyorum. Gerçi Ürdün’de Çerkez
Ethem’den başka rejim düşmanları da vardır. Fakat bunların böyle iğrenç bir işe
sıvanacaklarını sanmıyorum. Ama Ethem bunu tasarlayabilir, işe girişebilir de…
Nasıl Ankara’da hükümeti ve meclisi ele geçiremeyince, Yunan’a teslim olmuşsa,
şimdi de devletimizin başından Ata’mızı eksik ederek Türk Milleti’ne zarar
vermeyi düşünebilir. Bunu arz etmiştim.
Atatürk:
-Sen
o günlerde bu işlerin içindeydin. Ben, bu Çerkez Ethem budalasını kurtarmaya
çalışmadım mı?
Tevfik
rüştü:
-Çalışmak
ne demek Atatürk, parçalandınız… Baş başa yediğiniz öğle yemeğinde kendisine
her şeyi anlatmadınız mı? İsmet Paşa’ya kaç kez sabırlı olmasını, Ethem’in
belki bir yerde uyanıp girişimlerinden vazgeçebileceğini söylemediniz mi? Hangi
birisini sayayım?
Atatürk:
-Evet, çalıştım, doğrudur. Galiba
gerektiğinden de fazla çalıştım. Bunun zararını da gördük. Fakat ben size, bir
şey söyleyeyim mi çocuklar, ben Ethem’e hala acıyorum.
Herkes
bu sözlere şaşırmıştı. Çerkez Ethem, Atatürk’ü öldürmek için komplolar
hazırlıyor, adamlar yola düşürüyordu. Ama Atatürk hala kendisine acımaktaydı.
Sonunda Kılıç Ali dayanamadı:
-Aman
Paşam, bu kadarı da fazla… Benim elime geçse, bu adamı çiğ çiğ yerim.
Atatürk
gülümsedi:
-Çiğ çiğ yemek kolay, onu herkes yapar. Ama
anlamak zor… Düşün bir kez, kurtuluş Savaşı başında bu adam yeteneklerini göstermedi
mi gösterdi. Memlekete faydalı olmadı mı oldu. Herkes kendisini el üstünde
taşımadı mı taşıdı… Öyleyken bu adamın yunanlılara sığınması ne demektir? Hem
de bizim kuvvetlerimizle savaşa savaşa… Ethem’in yetenekleri var. Olmasa, bunca
işi başaramazdı. Ama aklı yok Ethem’in bütün felaket burada!.. Bir iki çete
muharebesindeki başarıyı devletin başına geçmek için yeterli sayıyor. Tıpkı
bugün beni öldürmenin, memleketi baştan ele geçirmek saydığı gibi… Bilmiyor ki
bugün Mustafa Kemal de istese, onun gibi bir adam devletin başına geçemez! Sen
dünyadan habersiz, tutkularının cehenneminde kıvranan bir insana acımaz da ne
yaparsın? Elimde olsa Ethem’i çağırır, benim yerime oturtur, ‘’Hadi üç gün şu
devleti yönet de dünya başına yıkılıyor mu yıkılmıyor mu gör!’’ derdim. Yok,
kılıç, insanın böyle bir beyinle yaşaması acıklıdır…
Bu
konuşmalardan sonra ‘’Atatürk’ün Sofrası’’ çok neşeli geçmiş, sabaha kadar
sohbet edilmişti. Atatürk, ayrılırken Şükrü Kaya’ya şunları söyledi:
-Sakın böyle bir ihbar vardır diye,
olağanüstü tedbirler almayın! Halka, yolculara güçlükler çıkarmayın. Bütün
tedbirler, vatandaşa duyurulmayacak çizgide tutulmalı… Vehme düştünüz mü,
Ethem’den farkınız kalmaz!
Nitekim
ihbarın üstünden bir ay geçmeden Kilis’te Suriye’den gizlice sınırı geçmiş
Yahya adlı bir asker kaçağı Çerkez ele geçti. Bu tutuklamadan Urfa milletvekili
Ali Saip davası doğdu.
M. Kemal ve Çerkez Ethem |
Kaynak:
İsmet
Bozdağ, ‘’Atatürk’ün Sofrası’’, Truva yay. İstanbul, 2009,
s.20-241-242-243-244.
Şağ olun bilgi için. Çok işe yaradı.
YanıtlaSilDeğerli kullanıcı, eğer google plus hesabınızda konularımızı paylaşırsanız mutlu oluruz. Teşekkürler
YanıtlaSilATATÜRK GİBİ DÜŞÜNCELERE SAHİP OLMAK ÇOK ÖNEMLİ ÇERKEZ ETEM İ KİMSE ANLAMAMIŞ ATATÜRK BİR KOMUTAN BİR DEVLET ADAMI OLDUĞU KADAR BÜYÜK BİR PSİKOLOJİ PROFESÖRÜ OLDUĞUNU DA KABUL ETMEK GEREKLİ DEĞİLSE KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ İNSANLARI NASIL İKNA EDERDİ ALLAH SEÇİLMİŞ İNSANLARI DONANIMLI OLARAK BU DÜNYAYA YOLLARMIŞ
YanıtlaSilçerkez etemin kahramanlıklarından sonra ülkeyi terk etmesine sebepolan zemini kimler hazıladı,bunları bilen varsa paylaşsın lütfen
YanıtlaSilAdnan Bey merhaba...Çerkez Ethem, dik başlılığının esiri oldu.Kurtuluş Savaşı'nda henüz İnönü Muharebeleri devam ederken; dik başlı tavrı, emir komuta zincirine dahil olmayı tüm ısrarlara rağmen kabul etmemesi, milletvekili kardeşleriyle Yunan'a sığınması, ülkenin düşmanlarının elinde oyuncak olması vs. vs. Kendisine kanımca vatan haini diyemem fakat eski bir eşkiyayken İstiklal Savaşı'nın büyük kahramanlarının arasında kendi iradesine yenik düşmese hala yeri olacaktı.
Sil