Mustafa Reşit Paşa
(13 Mart 1800-7 Ocak 1858)
Tanzimat Fermanı’nın hazırlanmasında
başrolde olan aydındır. Osmanlı
Devleti’ne ilk diplomasi usulünü getiren aydındır. 13 Mart 1800’de İstanbul’da
doğdu. Dar gelirli bir aileden gelen, iyi bir öğrenim göremeyen fakat kendi
kendini yetiştiren Mustafa Reşit Paşa, kısa zamanda devlet memurluğuna girdi.
Yeteneklerini kanıtlayarak sırasıyla Paris Ortaelçiliği, Londra büyükelçiliği
görevlerinde bulundu. Yeni tip elçi olarak Osmanlı tarih sayfalarında yerini
aldı. Kafasında herhangi bir taassup karanlığı bulunmadığı için batıyı olduğu
gibi görüp tanımak istiyordu. Batıda siyaset adamlarının kamuoyunun etkisi
altında bulunduklarını ve kamuoyunu kazanmadıkça bunların Türkler hakkında
yanlış kanaatlerini değiştirmenin kolay olmadığını da anlamış bulunuyordu.
M.
Reşit Paşa, Osmanlı Devleti’nde bürokrasinin (Kalemiyye) görüşlerine ve
dileklerine tercüman olmaktaydı. Kendisi Bab-ı Ali kâtip sınıfından,
Kalemiyye’den gelmekteydi. Küttap sınıfından büyük selefleri Sadrazam Rami,
Ragıp ve Halil Hamit Paşalar gibi ıslahatta siyasi ve idari tedbirlere öncelik
vermekteydi. Devletin kurtuluşunu bilhassa kuvvetli ve merkezi bir idarede
görmekte, onlar gibi devletin menfaatini ve ‘’Hikmet-i Hükümeti’’ her şeyin
başına almaktaydı.
Doğduğu
ve yaşadığı dönem yoğun iç ve dış siyasi, askeri olaylarla dolu bir dönemdi.
Onun döneminde Osmanlı Devleti Fransız İhtilali’nin getirdiği milliyetçilik
ayaklanmaları ile boğuştu. Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan sömürü ve hammadde-pazar
kavgasının da ortasında kaldı. Artık Osmanlı Devleti yıkılma dönemini
yaşayacaktı.
Mustafa
Reşid Paşa, 1821’de Mora İsyanını bastırmakla görevlendirilen Seyyid Ali
Paşa’nın mühürdarı olarak devlet hizmetine girdi. Ölümüne kadar geçen 37 yıllık
süreçte Hariciye Nazırlığı ve sadrazamlık da dâhil çeşitli görevlerde bulundu. Bu
süre zarfında 1834-1836, 1838, 1841, 1843 yıllarında Paris ve Londra’da elçilik
yaptı. 1837, 1839-1841, 1845, 1853 tarihlerinde Dışişleri Bakanlığı; 1846-1852,
1854-1858 yıllarında ise altı kez sadrazamlık makamında bulundu. Ayrıca kısa
sürelerle de olsa Meclis-i Valay-i Ahkâm-ı Adliye Reisliği ile Meclis-i Ali
Tanzimat Reisliği görevlerinde bulundu.
Şair
Şinasi’nin deyimiyle ‘’Medeniyet Resulü
(elçisi)’’ Mustafa Reşit Paşa, ‘’Şair sözü elbette yalandır.’’ sözünü
haksız çıkarabilecek bir şahsiyetti. M. Reşit Paşa ile medeniyet kavramı
arasındaki bu çok yakın ilgi, Şinasi’nin abartılı anlatımını destekler
nitelikteydi. Osmanlı’nın en uzun yüzyılı olarak adlandırılan XIX. yüzyılda
Osmanlı toplumuna etki eden medeniyet kavramı, en çok da M. Reşit Paşa’da
kendisini gösterecekti. Bazı tarihçiler tarafından ‘’büyük’’ diye adlandırılan M.
Reşit Paşa, döneminin en etkili aydınlarından biriydi. Yıllarca Hariciye’de
görev yapıp ‘’yeni aydın’’ kimliğini oturtması
önemliydi. Tanzimat Fermanı’nın en önemli ismiydi. Türk toplumunda
sosyo-kültürel, politik değişimlere öncülük etti. Döneminin çağdaşıydı.
Halkçılık yönü öne çıktı. M. Reşit Paşa, batıdaki eğitim sistemini uygulatmak
isteyen, eğitim-öğretim sistemini ilk-orta-yükseköğretim olarak üç kademeli bir
sisteme oturtmak isteyen bir halkçıydı.
Devrin
ileri gelen fikir adamlarını bir araya toplayarak Encümen-i Daniş’i kurdu. Bu
danışma encümeninde amaç; Türkçe ders kitapları yazmak ve bu ders kitaplarını
tercüme etmekti. Bu kitapların sade bir dille yazılması isteniyordu. Bu kadar
detaylı yeniliklerle her ne kadar uğraşılmış olsa bile bu dönemde yeterince
başarıya ulaşılamadı.
Mustafa
Reşit Paşa, politik ihtiraslar nedeniyle kendisine muhalif olan insanlarla
karşı karşıya kaldı. Fakat kendisinin fikirlerini benimseyen bir nesil
yetiştirdi. Şinasi, Ahmet Mithat, Namık Kemal, onun fikirleriyle yetişen
isimlerdi. Yine Ali ve Fuat paşalar, mütercim Rüştü Paşa, Meclis-i Vala Reisi
Rıfat Paşa gibi o dönemin siyasal yaşamında ön sırada bulunan kişilikler,
Mustafa Reşit Paşa’dan etkilendiler.
Osmanlı
Devleti, uzun süre elçiliklerin yabancı ülkelerle ilişkilerde ne kadar önemli
olduğunu kavrayamamıştı. XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlılar bu gerçeği tam
anlamıyla kavrayarak III. Selim döneminden itibaren daimi (kalıcı) elçilikler
açmaya karar verdiler. Çünkü diplomatik anlamda yalnız kalınmaması gerekiyordu.
Mustafa Reşit Paşa Paris’e elçi olarak görevlendirildi. Yaklaşık dört buçuk yıl
burada görev yaptı.
M.
Reşit Paşa’nın birinci ve ikinci elçilikleri zamanında ve Paris’e üçüncü defa
gelişinde en çok meşgul olduğu hususlar, Cezayir’in Fransızlar tarafından
boşaltılmasını temin etme ve Mısır sorununu Bab-ı Ali lehine sonuçlandırmaktı.
Dördüncü ve beşinci atamasında ise özellikle Lübnan Buhranı ile ilgilendi.
M.
Reşit Paşa, gerek elçilikleri gerekse diplomatik faaliyetleri sırasında,
imparatorluk içinde meydana gelen münferit olaylara ayrı ayrı çözüm bulmak
yerine; her olayı Osmanlı’nın var olup olmama sorunu olarak algılamış ve genel
çözüm yolları aramıştı. Genel çözüm
yöntemleri bulunduğu an, en küçük, münferit olayların bile kendiliğinden hal
olacağına inanmıştı. Fransa ve İngiltere gibi Osmanlı üzerinde emelleri olan
iki büyük Avrupa devletini iki hususta inandırmaya ve desteklerini almayı
amaçlamıştı:
1-
Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğü ve bağımsızlık:
Avrupa
barışı için bu durum şarttır. Ayrıca İngiliz ve Fransız menfaatlerinin korunması
ve devamı için imparatorluğun bütünlüğü ve devamı Rusya’ya ve ayrılıkçı
hareketlere karşı savunulmalıdır. Bu sayede bir otokontrol sistemi
oluşturularak büyük devletlerin çıkarları uğruna Osmanlı’yı baskı altına alması
durumu azalacaktı. Belki de M. Reşit Paşa, büyük devletler arasında
‘’çelişkiler dengesi’’ kurarak Osmanlı’nın güvenliğini onlara sağlatmayı
düşünmüştü.
2-Osmanlı’yı
reformlar yoluyla modernleştirmek için Avrupa’yı örnek alma ve Avrupa’nın
yardımını kabul etme:
Avrupa
tarzı yeniliklere M. Reşit Paşa’nın yaklaşımı kendi ağzından şöyleydi:
‘’Biz,
medeniyetsiz hiçbir şey asla olamayız. O medeniyet de sadece Avrupa’dan bize
gelebilir… Türkiye için en büyük iş, reaya meselesidir. Eğer reayaya verilmesi
gereken hak ve hürriyetlerden bahsetsem, ülkemde bana kötü bir Müslüman gözüyle
bakılır. Hâlbuki İslamlığın kurtuluşu reayanın hür ve mesut olmasına bağlıdır.
Bu konuda yüksek sesle konuşmak Avrupalı büyük devletlere düşer. İmparatorlukta
Hristiyanlar üzerindeki baskı için sesinizi çıkaramaz mısınız? Ödeyemedikleri
haraç için zavallılar horlanmakta ve ezilmektedir. Bu uygulamalar sizin adil
bir vergi dağılımı istemenizi gerektiriyor. Reaya, haraç yüzünden isyan
etmektedir. Reaya, düzenli vergi istemektedir. Vergi sistemi, Hristiyanlar için
yerleşirse, Müslümanlara da bunu kabul ettirmek için önemli bir adım atılmış olacaktır.
Böylece imparatorluğun yenileşmesi için ilk mesafe alınmış olacaktır.’’
M.
Reşit Paşa, açıkça reformlar yapılırken Avrupa’nın örnek alınmasını, Avrupa ile
medenileşebilineceğini belirtti. M. Reşit Paşa hakkında Fransa Dışişleri Bakanı
Monsieur Guizot ve Fransa’nın İstanbul büyükelçisi ilginç görüşler dile
getirmiştir. Onlara göre M. Reşit Paşa, teslimiyetçi bir siyaset izlemektedir.
Zaten Mısır sorununun çözümü hakkında Paris’ten sadrazama gönderdiği bir
mektupta, uzlaşma zemininin serbest bırakılmasını, kendimizi gerekirse büyük
devletlere teslim edelim tarzında yazdığı da belirtilmektedir.
Tablodan
çıkan genel yargıya baktığımızda; M. Reşit Paşa’nın medeniyetçi, eşitlikçi,
Avrupa hayranı, teslimiyetçi bir Osmanlı aydını tartışması ortaya çıkmaktadır.
Fransız
Dışişleri Bakanı, M. Reşit Paşa’nın bir ıslahatçı olması için gereken Türklük
vasfının onda çok az olduğunu, onun daha çok Avrupalı bir diplomata benzediğini
de belirtir. M. Reşit Paşa ise bunu asla kabul etmemekle birlikte şunları
belirtir
‘’…Ben
ne Fransızım, ne İngilizim, ne Rusum ne de Avusturyalıyım... Ben Türküm,
Türkten başka bir şey değilim; fakat kendisini padişahına, ülkesine, milletine
adamış bir Türküm. Vezir olmayı kabule ederek görevin büyüklüğünü idrak eden ve
bıkmadan bu görevi tamamlamayı azmeden bir Türküm.’’
Kaynaklar:
Yaşar
Yücel, ‘’Açılış Konuşması’’, Mustafa Reşit Paşa ve Dönemi Seminerleri, Türk
tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 13-14 Mart 1985
Tuncer
Baykara, ‘’Mustafa Reşit Paşa’nın Medeniyet Anlayışı’’, Mustafa Reşit Paşa
Dönemi ve Seminerleri.
Bayram
Kodaman, ‘’Mustafa Reşit Paşa’nın Paris Sefirlikleri Esnasında Takip Ettiği
Genel Politikası; Mustafa Reşit Paşa Dönemi Seminerleri, Türk Tarih Kurumu yay.
Ankara, 13-14 Mart 1985
Bülent
Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, sayfa 78
Enver
Ziya Karal, ‘’Gülhane Hattı Hümayunu’nda Batının Etkisi’’, Belleten, Cilt
XXVIII, Sayı 112, sayfa 581, Ekim 1964.
Halil
İnalcık, ‘’Sened-i İttifak ve Gülhane Hattı hümayunu’’, Belleten, Cilt XXVIII,
sayfa 112, 1962, sayfa 603, 622.
YAZAR:
Ali ÇİMEN
Mustafa Reşit Paşa |
Yıllar önce, Yüksek Lisans seminer ödevi olarak yaptığım M. Reşit Paşa seminerinin I. bölümüdür. Umarım faydalı olur.
YanıtlaSilOsmanlıyı Avrupanın sömürgesi haline getiren Mustafa Reşit Paşadır.
YanıtlaSilEvanjelizmin Osmanlıdaki temsilcisi olan Canning Mustafa Reşit Paşayı Osmanlıda yüksek mevkilere getirtip o ve ekibini avucunun içine alarak Osmanlıya en büyük ihanetler zincirinde hainliğini sürdürtmüştür.
Kısaca Osmanlıya büyük hainlik yapmıştır.
Teslimiyetçi olduğu noktasında kanıtlar var...
Sil