II. Dünya Savaşı Öncesinde Japonya
II. Dünya Savaşı Öncesinde Japonya

1630 ile 1850’li yıllar arası Japonya dışa kapalı olarak yaşayarak ekonomisine yön verdi. Yine XIX. Yüzyılın II. Yarısına kadar feodal bir yönetim yapısı hakimdi. Askeri görünümlü feodalizme XIII. Yüzyılda geçilmişti. Ordu komutanlarına ‘’Şogun’’ adı verilirdi ve şogun en büyük egemen güçtü. İmparatorlar ise sadece sembolik bir konumda bulunurdu. Dışa kapalı Japonya buna ancak 1854’lere kadar dayanabildi.
Dünyada değişen ekonomik evrime dış devletlerin ticari zorlamaları
da eklenince Japonya, tüm dünyaya kapılarını açmaya başladı. Ticari anlaşmalar yaptı. Ancak Japonya’da bu
durum tepkiyle karşılanacaktı. Çünkü geleneklerinin bozulmasından ve dinlerini
kaybetmekten korkuyorlardı. Öyle ki bir dönem Japonya’da misyonerler aracılığıyla
yaklaşık üç yüz bin Japon, Hıristiyan olmuştu. Bu tepkiler karşısında Şogun yönetimi
itibarını kaybetti. İmparator Mutsihito 1867’de genç yaşlarda tahta çıkmasına
rağmen egemen güç olarak ortaya çıkacaktı.
İmparator
Mutsihito, Japonya’da ‘’Meiji Restorasyonu’nu’’ başlattı. Japonya’da 1868’den
1912 yılına kadar 45 yıllık dönemde yapılan batı tarzı yeniliklerle dolu reform
sürecine Meiji Restorasyonu denir.
Buna göre; Japonya’da Alman anayasası modeline geçildi. Anayasal monarşi
uygulanmaya başladı. Giyim kuşamdan çağdaş bankacılık sistemine ve takvime
kadar birçok alanda batı medeniyeti örnek alındı. Eğitimde yapılan yeniliklerle
okur-yazar oranı artırılmaya çalışıldı. İngiltere Kraliyet Donanması, Japon
donanması için örnek teşkil etti. Ordu için Prusya’dan subaylar getirildi.
Japon subaylar Avrupa’ya eğitim için gönderildi. Silah üretiminde batı örnek
alınarak yerli üretim artırıldı. Japonlar, demiryolu, denizyolları, telgraf
derken ulaşım ve haberleşmede çağ atladı.
Japonlar
Meiji Restorasyonu ile sanayide de büyük hamleler atmaya başladı. Her ne kadar
hammadde ve enerji kaynakları bakımından fakir olsa da sanayi inatçılığı
Japonya’yı kalkındıracaktı. Ağır sanayi, demir-çelik, gemi yapımı, tekstil
sanayi devletin de katkısıyla gelişti. İpek ve tekstil ihracatında ön sıralara
çıkmaya başladı. Zengin ve güçlü Japonya var olmaya başladı.
XIX.
Yüzyılın sonlarına doğru artık Japonya, gelişmiş güçlü bir devlet olmuştu.
Hammadde ve pazar kavgasına katılmıştı. Bu amaçla Asya kıtasındaki yayılmacı
politikası ile birlikte Çin yönetimindeki Kore’ye de gözünü dikmişti. Yapılan
savaşı kazanmış olmasına rağmen Rusya ve batının tepkisi nedeniyle ele
geçirdiği toprakları Çin’e geri verdi. Çin toprakları, bu sefer de Çarlık Rusya
ve Japonya arasında sömürge rekabeti alanı oldu. 1904-1905 Savaşları’nda bu iki
ülke karşı karşıya geldi. Galip gelen Japonya Kore’yi ele geçirdi. Böylece
Çin’e ve Rusya’ya karşı büyük bir güç haline geldi.
1920’li
yıllara gelindiğinde, Uzak Doğu’nun en güçlü devleti artık Japonya’ydı.
Hammadde ve pazar ihtiyacını gidermek isteyen Japonya için genişleme siyaseti
önemliydi. Japonya, Mançurya ve Çin’e egemen olmak istedi. Bu durum batılı
devletlerin dikkatinden kaçmayacaktı. Batılı devletler, 1922’de ‘’Washington Deniz
Silahsızlanması Konferansı’’ ile Çin’i korumak amacıyla Japonya’ya yaptırımlarda bulunacaktı.
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’na kadar Japonya,
genişleme siyaseti izlediği bölgeleri ekonomik gücünü kullanarak ele
geçirirken; bundan sonra askeri gücünü kullanmaya başladı. 1931’de Mançurya’yı
işgal etti. 1933’de Milletler Cemiyeti’nden, 1934’te ‘’Washington Antlaşması’ndan’’
çekildi. Barış istemediği açıktı. 1934’te ‘’Asya Asyalılarındır.’’ düsturu ile
batılı ülkeleri Çin’den uzaklaştırmaya çalıştı. ABD ve İngiltere’nin sessizliğini
bozması, Japonya’nın 1937’de Çin’e saldırması ile son buldu. 1938’de ise
Japonya Çin’in orta ve doğu bölümünü ele geçirdi. ‘’Yeni Düzen’’ siyaseti ile
Doğu Asya’dan Japonların atılmasını istedi. Japonya’nın faşist, emperyalist,
genişlemeci siyaseti Uzak Doğu’yu II. Dünya Savaşı’nın en önemli cephesi haline
getirdi; Japonya’yı da Mihver Devletlerin bir parçası haline getirdi.
Derleyen: Ali ÇİMEN
Derleyen: Ali ÇİMEN
teşekkürler
YanıtlaSil