Ana içeriğe atla

İbni Sina Kimdir?

İbni Sina
(980-1037)

Tıp bilimiyle ilgili araştırmaları ve El Kanun Fit Tıp adlı kitabı bulunan ünlü Türk-İslam bilginidir. Mikrobu keşfeden hekimdir. Küçüklüğünden beri çevresini şaşırtacak kadar büyük bir zekaya sahip olduğu bilinen İbn-i Sina, gece gündüz kitap okuyan, mum ışığı altında sabahlara kadar çalışan bir bilgindi.

Buhara Emiri Nuh İbn-i Mansur’u ölüm döşeğinden kurtaran İbn-i Sina, Samanoğulları sarayının kütüphanesinde çalışma izni aldı. Burada kitap yazarak ilim hayatını sürdürdü. İçinde fizik, astronomi, felsefe konularının da olduğu 150 kadar eser verdi. Farsça ve daha çok Arapça yazdığı eserleri arasında tıp eserleri en ünlüleriydi. Yaklaşık 600 yıl doğu ve batı kültürlerindeki hekimliğe hükmetmişti. Eserleri Batı dillerine çevrildi. Türkçe yazmadığı için Avrupa kendisini İranlı olarak tanımıştı. Batılılar kendisine Avicenna, Hâkim-i Tıb (hekimlerin Hükümdarı) lakapları verdiler.

Resmi olarak saray doktorluğu yapan ve hekimlik yaşamına henüz 16 yaşında başlayan İbn-i Sina; bazı hastalıkların bulaşmasında gözle görülemeyecek kadar küçük bir kısım yaratıkların olduğunu, bu bilinmeyen mahlûkların insanları hasta ettiğini belirtmişti. Mikroskobun olmadığı bir dönemde mikrobun varlığına ulaşması hayli enteresandır.

Ameliyatlarda ilk defa uyuşturucu ilaçlar kullandı. Kanın gıda taşıyan bir sıvı olduğunu, kızıl, şarbon, karaciğer, sarılık hastalıklarını keşfetti. Kemiklerin iltihaplanabileceğini, şeker hastalarının idrarındaki şeker bulunduğunu, suyun filtre ile mikroplardan temizlenebileceğini bile belirtti.

Matematik, astronomi, geometri, felsefe, kimya alanlarında da çalışmış, Kimya biliminin bugünkü haline gelmesinde büyük etkileri oldu. ‘’Şifa’’ adlı eseri ise bir felsefi ansiklopedisiydi.

Eserleri:

El Kanun Fit Tıp

Kibü’ş Şifa

El Hutup

Kitab’ün Necat

El İşaret Vet-Tenbihat

Hikme-i Meşrikiyye

Hikmet-i Aruzi

En Nebat Vel Hayevan

Ed Düstur Ut Tıbbi

Lasan’ül Arab

Esbabu Hudus-il Huruf


Derleyen: Ali ÇİMEN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yurt Açan-Yurt Tutan-Yurt Kurtaran Savaşları Nedir?

Tarihte; Malazgirt Savaşı "Yurt Açan Savaş", Miryokefalon Savaşı "Yurt Tutan Savaş", Büyük Taarruz "Yurt Kurtaran Savaş", Dandanakan Savaşı "Devlet Kuran Savaş" olarak nitelendirilir.    26 Ağustos 1071'de Büyük Selçuklu Devleti ile Anadolu'ya egemen olan Bizans İmparatorluğu arasında Malazgirt Meydan Savaşı yapıldı. BSD Sultanı Alparslan'ın orduları Romen Diyojen'in Bizans Ordusunu hezimete uğrattı. Bu savaştan sonra Türkler Anadolu'yu yurt edinmeye başladı. " Anadolu'nun kapıları Türklere açıldı."    11 Eylül 1176'da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında Denizli-Isparta arasındaki bölgede Miryokefalon  ( Myriokephalon)  Savaşı yapıldı. Bizans İmparatorluğu'nun bu savaştaki amacı Türkleri Anadolu'dan çıkarmaktı. ASD Sultanı II. Kılıç Arslan'ın orduları Bizans ordularını bozguna uğrattı. Böylece Anadolu'nun Türk yurdu olduğu kesinleşti. Türklerin Anadolu'dan atılamay

Atatürk ve Dayısının Çiftliğindeki Günleri

Mustafa Kemal'in Çiftlik Hayatı Mustafa Kemal, Selanik Şemsi Efendi İlkokulu'nda okulun altıncı sınıfında, yani orta kısmının ikinci bölümünü de bitirdiği dönemde babası Ali Rıza Efendi'yi kaybetmenin (28 Kasım 1893) acısını yaşadı. Şok yaşayan aile Zübeyde Hanım'ın isteği üzerine bir müddet Selanik yakınlarındaki Langaza'ya gitti. Orada küçük Mustafa'nın dayısı Hüseyin Ağa, çiftlikte çalışıyordu. Zübeyde Hanım maddi zorluklar yüzünden bu tercihi yapmıştı. Çiftlikte dayısı Hüseyin Ağa ile birlikte çiftlik işlerine yardım etti. Doğayla iç içe oldu. El becerilerini geliştirdi. Bakla tarlsında bekçilik yaptı. Bu çiftlikte bir dönem kalan Mustafa Kemal öğrenim hayatına da ara vermek zorunda kalmıştı. Mustafa'yı buradaki Rum Kilise Okulu'na yollamayı düşünmüşlerse de kendisi buna karşı çıkmıştı. Çiftliğin Arnavut yazıcısı Kamil Efendi'nin ve komşuları Hatice Hanım'ın verdiği derslerden de memnun kalmamıştı. Eğitim imkanından yoksun kalan bu

Gülbank Duası Nedir?

      Tekke âyinlerinde, saraylarda yapılan merâsimlerde, yeniçerilerin törenlerinde hep bir ağızdan yüksek sesle okunan ilâhi ya da duâlara GÜLBANG (Gülbank) denir.   Gülbanklar genellikle Türkçe ve topluca edilen dualardır.  Allah'a yalvarıp yakarma için söylenen dualardır. Yapılacak, ortaya konulacak iş; hayır, mutluluk, başarı getirsin diye yapılan dualardır.   Osmanlıca sözlükte ise Gülbang-ı Muhammedî, ezan demektir. Yeniçeri Gülbankı    Özellikle Bektaşilik, Mevlevîlik ve diğer bazı tarikatlarda çok yaygın bir dua geleneğiydi. Osmanlı Devleti'ndeki en stratejik askeri bölüklerden biri olan Yeniçeri Ocağı'nda bu gelenek yüzlerce yıl sürdürüldü. Yeniçeriler Bektaşîydi,  Ocağ-ı Bektaşîyân'dı.   Ayrıca  Mehteran Bölüğünde mehterbaşı da gülbank okurdu.      Özellikle tarihi Edirne Kırpınar Yağlı güreşlerinde ve diğer yağlı güreşlerde gülbank geleneği günümüze dek sürdürülmüştür. Yine esnaf teşkilatı olan Ahilikte, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenl